―events that cause confusion

2.4K 303 188
                                    

ENOUGH FOR YOU

Park Chaeyoung,22:38

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Park Chaeyoung,
22:38

Oturduğum yatağımızda ellerimi dizlerimin üzerine çıkarmış tırnaklarımla oynayarak vakit öldürmeye çalışıyordum, Jungkook ise geniş odamızın içinde durmadan depar atarak yürüyordu. Gergin hatta daha çok canı sıkkın gibiydi. Bayan Yeunseo'nun böyle bir şey söylemesi hiç hoşuna gitmemişti. Ben, duyduğum anda içimde oluşan heyecanlı kıpırtılara engel olamamıştım. Sevdiğim adamdan bir çocuğumun olması dünyada en çok istediğim ikici şey olabilirdi. Birincisi zaten onunla evlenmekti. Fakat o bunu istemiyorken, üstelik benden nefret ediyorken bu imkansızdı.

"Ablamın söylediği şeyleri unut, saçmalıyor... Yani bu mümkün değil." Tam karşımda elleri iki yanında sallanırken öylece duruyordu. Başımı kaldırıp, onunla göz göze gelmeden dudaklarıma huzurdan, mutluluktan uzak bir gülümseme yerleştirdim.

"Merak etme," dedim bu sefer onunla göz göze gelirken. "Bunu istemeyeceğini zaten biliyordum."

"O halde bir sorun yok?" dedi gözlerime bakıp sorarcasına. Düşünce ve fikirlerim onun için önemli miydi mi ki? Sanki ben istiyorum desem kalkıp benimle çocuk yapacaktı. Bunu sorması bile komikti.

Bir yanıt vermeden kalktım gözleri beni izlerken ona hiç bakmadan yanından yürüyüp giyinme odamıza geçtim. Elime rasgele aldığım bir takımla üzerimde ki elbiseden kurtulurken, duyduğum adım sesleri ile öylece kalmıştım. Şu an sadece iç çamaşırlarım ileydim. Fakat o benim utanıp, utanmayacağımı bile umursamadan gelip karşı raftan kendine giyecek kıyafet bakıyordu. Ellerimi hızlı tutmaya özen gösterirken parmaklarımın titremesi işimi daha da zorlaştırıyordu. Kırmızı kısa kollu kareli üstümü düğmelerine uğraşmadan direk üzerime geçirirken en azından iç çamaşırlarımı kapattığı için rahatlamıştım.

"Benim beyaz tişörtüm nerede?" diyerek rafların arasında parmaklarını gezdirirken boğazımı temizledim. Pijamamın alt takımı olan şortumu daha giyememiştim. "Oradadır."

"Burada olsa görürdüm değil mi? Yok işte."

Gözlerimi devirme ihtiyacıyla dolarken sadece seslice nefesimi vermiştim. Belki de yirmi tane beyaz tişörtü vardı, alıp giyseydi ya birini ne fark edecekti? Yine de hiçbir şey demedim ve yanına geçerek, "Bakayım." diye mırıldandım.

Boyumun yetiştiği raflara bakınırken elime beş tane beyaz tişört geçmişti ama hepsine cıklayarak, "Bu değil." demişti. Sinir krizine girmeme son üç...

Başımı kaldırıp boyumun uzanmadığı rafa bakarken orada da katlı olarak dizilmiş tişörtlerin arasından beyaz renkli olanlar ilişmişti. Parmağımla göstererek, "Şuraya sen bakabilir misin? Uzanamıyorum ben." dediğimde arkamızda duran tabureyi aramıza çekti ve gözleriyle işaret etti. "Sen bak, ben gidip dişlerimi fırçalayacağım."

Enough for YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin