1⭐

5.3K 333 933
                                    

Gözlerim gökyüzündeki yıldızlara odaklanmıştı. Sanki çok dikkatli bakarsam görebilirdim onu.

"Saat geç oldu." diyen ablama döndüm. Balkonun kapısında durmuş, bana bakıyordu. Bir şey söylemeden tekrar gözlerimi yıldızlara çevirdiğimde yanımdaki sandalyeye oturdu. "Niye bakıyorsun öyle? Yıldızların aralarında dolaşmak yetmiyor mu?" dedi şakayla karışık.

"Yıldızlara bakmıyorum." dedim sessizce. "Sadece birini bulmaya çalışıyorum." İnanmayarak baktı ve şaka yaptığımı sanarak güldü. İfadesizce ona baktığımda ciddi olduğumu ancak fark etmişti.

Kaşlarını çatarak, "Juhyun, sen... 20 ay boyunca uzayda kayıptın ve öldüğünü düşünmüştük. Kayıp olduğun zamanları hatırlamadığını söyledin ama aslında hatırlıyorsun, değil mi?" diye sordu.

"Ne fark edecek? Şu an buradayım."

Reddetmediğim için yutkundu ve elimi tuttu. "Neredeydin o kadar zaman? Nasıl geri dönebildin?"

Elimi tutan elini, diğer elimle ittim. "Sence sana söyleyecek olsam çoktan söylemez miydim?"

Şaşkınlıkla, "Ben senin ablanım." dedi. "Bana anlatmayıp kime anlatacaksın? Her başını belaya soktuğunda annemin haberi olmadan arkanı toplamadım mı? Sana destek olmak için elimden gelen her şeyi yaptım bu zamana kadar. Bana güvenmemen için bir sebep mi var?"

Haklıydı. Yorgun bir nefes aldım. "Sana güvenmediğim için değil. Sadece inanmazsın söylediklerime."

Gülümseyerek tekrar elimi tuttu. "İnanırım, Juhyun. Kimseye söyleyememenin bir sebebi olmalı."

Başımı salladım yavaşça. İç çekerek tekrar baktım yıldızlara. Tutmadığı elimi kaldırarak işaret parmağımı, sonsuz karanlığa uzattım. "Orada neler olduğunu tahmin dahi edemezsin."

"Anlat hadi." dedi heyecanla. Gözlerindeki samimiyet, tebessüm etmemi sağladı. Elimi indirdim.

"En baştan başlıyorum o hâlde." dediğimde başını sallayarak onayladı. "Dünya'dan çok uzaktaydık ve göreve gideli bir ay olmuştu. Beklemediğimiz bir anda, başka bir uzay gemisiyle karşılaştık."

Gözleri büyüdü şaşkınlıkla. "Başka bir ülkeye mi aitti?"

"Hayır, başka bir gezegene aitti." dediğimde bu sefer ağzı da şaşkınlıktan açık kalmıştı.

"Uzaylılar...?"

Başımı salladım. "Hmhm, uzaylılardı. Başta mesaj gönderip kim olduklarını sorduk. Aldığımız cevap ise, gemimize ateş açmaları oldu."

Boştaki elini ağzına kapatarak, "Sizi öldürmek mi istediler?" dedi.

"Aynen öyle. Biz savaş gemisi değildik, aslına bakarsan henüz uzay gemileri savaşa uygun tasarlanmaya başlanmadı. Sadece meteorlarla falan çarpışmayalım diye manyetik bir kalkanımız ve birkaç füzemiz vardı."

Ablam ayağa kalktı. "Dur, mısır patlatayım. Böyle dinlemek olmuyor." diyince güldüm ve içeri girmesini izledim. Çok geçmeden elinde bir kase patlamış mısırla gelmiş ve masaya bırakmıştı. "Tamam, devam et hadi." dedi avucuna mısır doldururken.

"Tamam." diyerek mısırdan ağzıma attım. "Silahımız fazla olmadığı için kaçmaya çalıştık fakat peşimizi bırakmadılar. Saatlerce onlara karşı koymaya çalıştık, kalkanımız da çökmüştü bu sırada..."

- 20 Ay Önce -

"TAEYONG! MARK! LANET OLSUN, SESİMİ DUYMUYOR MUSUNUZ?! KİMSE DUYMUYOR MU?!" Yanıp sönen kırmızı ışık, telsizimin çalışmadığını gösteriyordu ama inanmak istemedim buna.

Star Lost | Yang Jeongin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin