Kararan ve hafiften soğumaya başlayan hava ile üzerime bir hırka almıştım. Jeongin ile çiçeklerin arasında uzanmış, gökyüzünü izliyorduk. Diğerleri de havanın güzel olmasını fırsat bilerek birlikte yürüyüşe gitmişlerdi. Çok uzakta değillerdi sanırım, sesleri geliyordu zaman zaman.
"Sen de hissediyor musun?" dedi Jeongin. Başımı, sağımda yatan bedene çevirdim. Gözleri kapalıydı, belli belirsiz bir tebessüm vardı dudaklarında. "Sanki bunu daha önce yaşamış gibiyim. Sanki seninle buraya daha önce de geldim, böyle uzandık."
Başımı önüme çevirip yıldızlara baktım. "Öyle hissetmiyorum ama şimdi yıldızlara bakınca daha yeni fark ediyorum. Ben yıllarca odamın penceresinden yıldızlara değil, sana bakmışım. Seni görmek istemişim, içten içe seni beklemişim."
Kıpırdadığının habercisi olan hışırtıyı duyunca ne yaptığına bakmak için ona dönmüş, beni gülümseyerek izlediğini fark edince utanmıştım. Vücudunu tamamen bana çevirmiş, başını koluna yaslamıştı. Diğer eliyle yanağımı okşadı hafif dokunuşlarla. "Demek beni bekledin." diye mırıldanırken gülümsemesi büyümüştü.
Yerimde kıpırdanarak ona iyice yaklaştığımda, tekrar sırtüstü uzanmıştı. Başımın altına koyduğu kolu, yer ile temasımı keserken bir kolumu ve bacağımı onun üzerine attım. "Şarkı söyler misin?" dedim fısıltıyla. "Çocukluğunda dinlediğin, senin insanlarının şarkılarından."
"Hmm..." dedi düşünerek.
Başımı hafifçe kaldırıp kulağımdaki çeviri cihazını çıkardım. Anlamından çok kendi diliyle şarkı söylediğinde sesinin nasıl olacağını bilmek istiyordum. Derin bir nefes alarak mırıldanmaya başladı. Anlamsız harfler bütünü, Jeongin'in sesi ve melodiyle birleştiğinde gözlerimi kapattım. Huzur veren bir melodiydi.
Benim iyice gevşediğimi anlayınca, başımın altındaki koluyla beni kendine biraz daha çekti ve söylemeyi bıraktı. "Bu, annemin ben küçükken sık sık söylediği bir şarkıydı." derken sesi üzgün geliyordu.
Ailesi ve gezegeni hakkında asla konuşmayacağını bildiğim için, bozulan moralini düzeltmeye karar verdim. Sık sık dinlediğim ve sevdiğim bir şarkıyı mırıldanmaya başladığımda bana odaklandığını hissetmiştim.
"Nereye istersen gidebilirsin, bebeğim.
Çünkü biliyorum, yıldızlarda yazılıyız biz.
Herhangi bir yoldan gidebilirsin,
Ne kadar uzak olursa olsun.
Çünkü biliyorum, yıldızlarda yazılıyız biz."Kıkırdadığını duyunca kapalı gözlerim ile gülümsedim.
•••
Duyduğum alarm sesiyle gözlerimi zar zor açmış ve yatakta oturan Jeongin'e bakmıştım. O da benim gibi yorgun ve uykuluydu fakat çalmaya devam eden alarm yüzünden yataktan kalktı. Dün akşam yere fırlattığı pantolonunu giyinmeye çalışırken birkaç kez düşme tehlikesi geçirmişti.
"Neden çalıyor?" dedim uykulu sesimle.
"Bilmiyorum ama hemen gelirim, uyu sen." diyerek odadan çıktı. Yorganı kafama kadar çekerek gözlerimi kapattım. Çok yorgundum ama Jeongin'in sayesinde dün banyo yapabilmiştim. Tüm gece, onu bekletmemin acısını çıkardıktan sonra beni öpücüklere boğarak yıkamıştı.
Tam uyuyakalacakken hissettiğim sarsıntı ile yataktan yuvarlanarak yere düşmüştüm. Acıyla inleyerek vücuduma dolanan ve hareketimi kısıtlayan yorgandan kurtulmak için kısa bir süre çabaladım. Ayağa kalktığımda gemideki sessizlik hoşuma gitmemişti. Normalde en azından motorun sesi olurdu ama şimdi hiç ses yoktu. Üstelik içimde garip bir sıkıntı vardı. Jeongin'in canı bir şeye mi sıkılmıştı acaba, belki de onun duygusuydu bu.