5. Bölüm

183 29 19
                                    


16 ARALIK

İkinci dönem aylar önce başlamıştı ve büyük bir çoğunluğu sanki dalgalara karşı yüzmeye çaşışmak gibiydi. Kış henüz bitmemişti, havalar hala soğuktu ancak hava kupkuru hissettiriyordu.

Seokjin'in o günkü dersinin bitmesini beklerken Yoongi'nin düşünebildiği tek şey buydu, mevsimlerin nasıl pervasızca değişip durduğu. Yoongi nihayet, yorgun ve uykusuz görünen Seokjin'i gördüğünde elinde dumanı henüz üzerinde tüten iki bardak sıcak çikolata ile ona doğru yürümeye başladı.

"Hey," yüzünde bir gülümseme ile selamladı onu, soğuktan burnu kızarmıştı. "Ekstra enerji yüklemesine ihtiyacın olacağını düşündüm."

Seokjin ona geniş ve hayran bir şekilde kocaman gülümsedi ona teklif edilen içeceği eline alırken. Uzanıp Yoongi'yi yanağından öptü ve fısıldadı, "Teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum."

"Çok iyi gidiyorsun," dedi Yoongi parmaklarını Seokjin'in parmakları ile birleştirip elini kendi eldivenli eliyle sıkıca tutarken. "Her zaman benim için en iyisi olacaksın."

"Seni hak edecek ne yaptım?" dedi Seokjin kıkırdayarak, Yoongi'nin elini sıktı. "Sen de benim için en iyisisin Yoongi-ah. Benim Yoongi'm."

Bunu duymak Yoongi'nin gerçekten çok hoşuna gidiyordu: Benim Yoongi'm. Bunu Seokjin'in sesinden duymayı seviyordu. Seokjin'le birlikteyken, her zamanki gibi, hissettiği mutluluk onu boğuyordu. Sadece nefes al, diye hatırlattı kendine. Zihnini boşalt. Kalbini sakinleştir.

Ancak Seokjin'e tek bir bakışı onu en başa döndürüyordu. Göğsü daralıyor, kalbi hafif hafif sıkışıyordu sanki ucuz bir oyun hamuru gibi.

Sikeyim nefes almayı.

Tango hep iki yüzlü bir danstı. Romantikti çünkü ortada güven, dokunuş ve kavrayış söz konusuydu. Çiftler için sınırları önceden çizilmiş bir romantizmdi ve dans eden insanlar arasında gerçek hayatta yaşadıkları durumları temsil ediyordu. Yoongi ve Seokjin birbirleriyle o kadar çok, o kadar sert bir şekilde tango yapıyordu ki Yoongi kendisinin nerede bittiğini ve Seokjin'in nerede başladığını artık ayırt edemiyordu. Yoongi'nin tek odak noktası Seokjin'di ve Seokjin'in de Yoongi. Ya da Yoongi'nin inanmak istediği buydu en azından.

Ve o zamandan beri Jimin sürekli onunla uğraşıyordu.

"Sen benden daha da aşıksın!" dedi Jimin melodik bir tonla.

"Yoongi hyung Mecnun'dan bile daha aşık!"

"Kapat çeneni Jimin-ah, yemin ederim-" tısslayarak onu uyardı. "İnsanlar seni duyacak!"

"Ne? Herkes senin onunla çıktığını biliyor!" dedi davranışını mantığa bürümeye çalışarak.

"Öğle yemeğini dağıtan abla hariç herkes." diye düzeltti Yoongi.

"Eğer sonunda Seokjin hyungla çıkacağını bilseydim sizi daha önceden tanıştırırdım!" dedi Jimin kıkırdayarak.

Yoongi geçici bir süreliğine sırada arkalarında Jeongguk'un durduğunu unuttu çünkü çok sessizdi. Profesörlerinden biriyle üzerinde çalıştığı vaka incelemesi uzadığı için Seokjin onlara katılamamıştı. Yoongi Jeongguk'un bu haline pek takılmamıştı çünkü Seokjin'le birlikte olmaya başladığından beri Jeongguk oldukça gözlemci bir hal almıştı. Deyim yerindeyse tıpkı bir şahin gibi, akbaba ya da yırtıcı kuş ailesinden başka bir şey gibi davranıyordu. Bu durum Yoongi'yi rahatsız etmiyordu, yalnıza Jeongguk'u bu kadar ciddi görmeye alışık değildi.

Küçük grupları programları el verdiğince öğle yemeklerinde bir araya geliyorlardı, Jimin onlara "the happy lunch bunch" ismini bile takmıştı, her ne kadar kim ne derse desin rezil bir isim olsa da. Ama umrunda değildi. Yoongi son zamanlarda, öncesinde umursadığı her şeye karşı kayıtsız kalmaya başlamıştı. Ancak aynı şekilde bu da umrunda değildi.

Jeongguk geldiğinden beri ilk kez, Jimin meyve suyu almak için sıraya girdiğinde konuştu.

"Onu üzme." dedi Jeongguk.

Yoongi aldığı uyarı üzerine ağzındaki lokmayı çiğneyişini yavaşlattı, bir süre için fonksiyonları takıldı, hala anlamaya çalışırken. Göğsünde bir daralma hissetmeye başlar başlamaz kendini sakinleşmek için zorladı. Nefes al. Sadece nefes al.

"Bu da nereden çıktı?" tek kaşını kaldırdı ve meydan okuyan bir bakış attı içten içe sesinin nefes nefese değil net çıkması için dua ederken.

"Ben ciddiyim." diye uyardı Jeongguk sıkılı dişlerinin arasından. "Üniversiteye başladığından beri birlikte olduğu ilk insan sensin. Seokjin hyungun daha dikkatini dağıtacak daha fazla şeye ihtiyacı yok. Kalp kırıklarına ihtiyacı yok. Tıp fakültesini bitirip doktor olmaya ihtiyacı var."

Yalnızca nefes al, diye tekrar etti kendine.

"Tanrım. Bu muydu derdin?" Yoongi geriye yaslanıp çubuklarını masaya bıraktı ve ardından sırıttı. "Kalp kırığı konusunda endişen olmasın. Muhtemelen onu üzmeden ölüp gideceğim."

Jeongguk kaşlarını çattı. "O ne demek?"

"Kim bilir." dedi omuz silkerek.

Yoongi'nin Jeongguk'la olan bu kısa konuşmadan bir saniye sonra Jimin geri geldi. Ortamdaki gergin havayı hissetmiş olacaktı ki anında "Ne oldu? Bir şey mi kaçırdım?" diye sormuştu.

"Hiç." diye mırıldandı Jeongguk. "Ne aldın?"

Konu değiştikten sonra bile Jeongguk'un yüzündeki ağır ifade Yoongi'nin gözünden kaçmamıştı.

Söylediği şey doğruydu, Seokjin'i bilinçli olarak incitme gibi bir niyeti yoktu. Muhtemelen Seokjin'i incitmeden önce de ilk ölen taraf olacaktı çünkü eğer o incinirse ve buna Yoongi kendisi neden olursa çektiği acının ölümle eş değer olacağını biliyordu. Ve ölüm, onun her zaman eski bir dostu olmuştu.

O gece sağlık uygulamasını tekrar kontrol etme isteğini bulamadı kendinde, ancak anksiyetesi Seokjin'e altı numaralı döngüyü göndermesine yol açmıştı.

Gerçekten bir korkaktan başka bir şey olmadığını anladı.

Ç/N:

Bölümler art arda geliyor çünkü çok kısa... Orijinal hikaye toplamda iki bölümden oluşuyor ancak ben her zamanki gibi bölerek atıyorum hemen bitmesin, tadını çıkarayım diye... Umarım sıkılmıyorsunuzdur 😢💖

 Umarım sıkılmıyorsunuzdur 😢💖

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Painite Sorrel | YOONJIN (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin