James kaşının biri havada ve başı sola doğru eğik şekilde karşısına baktı. Onunla birlikte aynı şekilde başını eğmiş olan elfin, ondan aşağı kalır yanı yoktu. Birbirlerine dakikalarca bakarken Erelim avuç içini alnına yaslayıp, başını eğdi. Hala neden tek gelmediğini anlamadı.
Arada bir oturduğu yerden sinek gibi kanatlarını hafif çırpıp duran elften başka hareket eden yoktu. Nerdeyse yarım saattir krallarının huzura gelmesini bekliyorlardı. James ise kafasında kurguladığı elfler ile gözlerini dikmeye devam etti. Gözündeki elfler biraz daha kanatsız, bir az daha insansı sûretleri olan ve aynı dili konuşabilendi. Meğer ki her biraz dediği şeyden hiç yoktu.
Uzaylı gibi yüzleri ve ince tül kumaşı andıran kanatları vardı. Boyları en fazla 90cm olmalıydı. Yeşil mavi arasında cilt renkleri vardı. Ve bir bilgi daha ki bu nedense garip bir şekilde ilgisini çekmişti James'in. Dakikalarca göz kırpmadan durabiliyorlardı.
Sinirleri gevşemişti. Kaç gündür ne Angel'ı görebiliyordu ne de şapşal dostunu. Tek gördüğü şey ormanlar, mantarlar, troller ve bu elflerdi. Angel'ın nasıl olduğunu merak ediyordu. Şu ana kadar o kütüphaneden bilgileri almış ve evdedir diye düşünüyordu. Gerçekleri bilse kafayı sıyırırdı genç adam ama tabi bu başka bir konuydu.
"Gözlerini kırp yoksa kafana sıkmak zorunda kalacağım."
Onu anlamayan zavallı elf sessizce bekledi. Yaklaşık on saniye sonrasında anlamadığına dair tiz bir ses çıkardı. James bu duruma canı sıkıldı. Bu ay içerisinde yaşadığı bunca olayın saçmalığına hala alışamamışken şimdi de can sıkıntısından bir elf ile uğraşıyordu.
Erelim, ona umutsuz vakaymış gibi bakıyordu. Kendisi için bu iş kolaydı. Alışa gelmiş bir hayattı onun için. James'i kendine doğru çevirip ona ciddi olup olmadığını soran bakışlar attı. James ona dik bir şekilde bakarken konuştu.
"Sıkıyorsa sen de gel birkaç gün benim iş yerimde dur. Bakalım sen ne zaman fotokopi makinesine kafa tutacaksın."
Erelim tam lafını yapıştıracağı vakit susmak zorunda kaldı. Şayet duyduğu kapı sesiyle kralın onları atışırken görmelerini istemiyordu. Omuzlarını dikleştirip konuşmaya koyuldu.
"Kralım, biz birkaç haber vermek için uzak bir diyardan geldik. Lütfen bizleri can kulağı ile dinleyin."
Elfler asil yaratıklardı. Onları kızdırmak veya ters düşmek akıl kârı değildi. Tabi James bu kadar resmiyeti abartı buluyordu, o ayrı. Şimdiye kadar kimseyle kibar konuşmamış birisi olarak bu konuşmaları dinlemek ona zulüm gibiydi. Biraz da özlem vardı içinde. İçindeki genç kıza olan hasret büyüdükçe kendisini asabi bir çocuğa dönüştürüyordu farkında olmadan.
"Buyrun delikanlılar. Sizi dinliyorum."
James ve Erelim her şeyi usulünce anlattılar. Kral birkaç yerde endişelense de kabul etmişti. Halkını tehlikeden korumak istiyorsa bunun için savaşmalıydı. Elflerin koruma büyüleri ve şifalı karışımları savaş için bir çok artı getirirdi onlara. Ufak olmaları pek bir şey değiştirmezdi. Hızlı ve fazlasıyla hareketlilerdi. Erelim ve Kral yemin büyüsünü dile getirdiler. Bir önceki gibi çıkan ışık, gözleri kör eder cinstendi.
James bir saattir bakıştığı elfi alıp kafa hizasına doğru tutarak gölge oluşturdu kendine. Işık söner sönmez indirmek istedi kucağındaki elfi. Elf ise bu durumdan hoşlanmamış, hemen üzerine atlamıştı genç adamın. Bu atağa hazırlıksız yakalanmıştı genç adam. Kral gülerek onlara baktı.
"Sanırım, seni sevdi genç adam."
Hoşnutsuz bir ifade takındı James. Bu kadar yılışık olmalı mıydı bu cüce? İnce sesiyle mutlu olduğuna dair birkaç ses çıkarıyordu elf. James'in heybetli boyu ve güçlü kolları onu fazlasıyla etkilemişti. Gerçi hangi dişi ona karşı koyabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Want My Wings
Science Fiction"Nereden geliyorsun?" "..." "Neden buradasın?" "..." Karşısındaki genç kız konuşmayınca sinirle dudaklarını yaladı. Kızın üzerindekileri incelediğinde ince bir kumaştan oluştuğunu gördü. Üzerine bir t-shirt vermeyi aklına not etti. "Peki. Madem ko...