II
Bridau Ailesi
Agathe Rouget, efendimizin annesi Meryem gibi, evlendikten sonra da hep kızoğlankız kalmaya yazgılı yüzlerden biri olarak halkın hayranlığına sığınıyordu. Hâlâ Bridau'nun atölyesinde bulunan portresinde kusursuz, yuvarlak bir yüz, sarı saçlarına karşın bozulmamış ve çilsiz, beyaz bir ten görülmektedir. Birçok sanatçı bu pak alnı, bu zarif ağzı, bu narin burnu, güzel kulakları, uzun kirpikleri ve son derecede sevecen, koyu mavi gözleri, kısacası dinginlik yüklü bu yüzü görüp bugün büyük ressamımıza şöyle sorar:
"Acaba bu, Raffaello'ya ait bir tablodaki bir başın kopyası mı?"
Bu genç kızla evlenmekle, hiçbir zaman bir erkek, o büro şefinden daha çok etkilenemezdi. Agathe taşrada yetişmiş ve annesinden hiç ayrılmamış ideal bir ev kadını oldu. Sofu değildi ama dindardı, Kilise'nin kadınlara verdiği eğitimden başka eğitimi de yoktu. Basit anlamda kusursuz bir eş oldu, ama yaşam konusundaki bilgisizliği de birçok felakete yol açtı. Ünlü bir Romalı kadının şu mezar taşı yazısı böyle arı, sade ve dingin bir yaşamı çok güzel bir şekilde belirtiyor:
"Halı dokudu ve evinden hiç çıkmadı."
Konsüllük döneminden başlayarak, Bridau, Napoléon'a fanatikçe bağlandı, Napoléon da onu 1804'te, Rouget'nin ölümünden bir yıl önce bölüm şefi yaptı. On iki bin frank gibi bol bir aylık ve hatırı sayılır ikramiyeler alan Bridau, Issoudun'de yapılan ve Agathe'ın hiçbir şey almadığı satışın utanç verici sonuçlarına hiç aldırış etmedi. Ölümünden altı ay önce Rouget baba mülkünün bir bölümünü oğluna satmıştı, gerisi ise hem hibe hem de miras olarak Jean-Jacques'a bırakıldı. Evlilik sözleşmesine göre Agathe'a bırakılan yüz bin franklık bir avans, annesi ile babasından kalacak mirastaki payını gösteriyordu. İmparator'a tapan Bridau, efendisine körü körüne bağlı biri olarak Fransa'da her şeyi yıkılmış bulup, her şeyi düzenlemek isteyen bu modern yarı tanrının güçlü görüşlerine hizmet etti, bölüm şefi hiçbir zaman "yeter" demiyordu. Projeler, bildiriler, raporlar, incelemeler; İmparator'a yardım etmekten o kadar mutluluk duyuyordu ki, en ağır yükleri kabul etti; onu insan olarak seviyor, ona hükümdar olarak tapıyor ve onun eylemleri, projeleri ile ilgili en ufak bir eleştiriye dayanamıyordu. Bölüm şefi, 1804'ten 1808'e kadar Voltaire Rıhtımı'nda, bakanlığından ve Tuileries Sarayı'ndan iki adım ötede, büyük ve güzel bir dairede oturdu. Bir kadın aşçı ve bir erkek oda hizmetçisi Madam Bridau'nun görkemli döneminde evin bütün hizmetini gören kişilerdi. Her zaman herkesten önce kalkan Agathe aşçı ile birlikte pazara gidiyordu. Oda hizmetçisi evi temizlediği sırada, o öğle yemeği hazırlıklarını denetliyordu. Bridau, bakanlığa her zaman ancak saat on bire doğru gidiyordu. Evlilikleri süresince karısı ona nefis bir öğle yemeği hazırlamaktan hep aynı zevki duydu, bu Bridau'nun zevkle yediği tek yemekti. Her mevsimde, kocası evden çıktığında, hava nasıl olursa olsun, Agathe onun bakanlığa gidişini pencereden seyrediyor ve o ancak Bac Sokağı'nı döndüğünde başını içeriye çekiyordu. O zaman sofrayı kendisi topluyor, evin içine göz atıyor, sonra giyiniyor, çocuklarla oynuyor, onları gezdiriyor ya da Bridau'nun dönüşünü bekleyerek ziyaretleri kabul ediyordu. Bölüm şefi eve getirdiği ivedi işlerini gözden geçirirken, Agathe onun çalışma odasında, masasının yanına oturuyor, bir heykel gibi sesini çıkarmadan onun çalışmasını seyrederken örgü örüyor, onun kadar uyanık kalıyor, ondan kısa bir süre önce yatıyordu.
Kimi zaman çift, bakanlığın localarından tiyatro oyunları seyretmeye gidiyordu. Böyle günlerde, bir restoranda akşam yemeği yiyorlardı; restoranın görünümü, Madam Bridau'ya her zaman, Paris'i görmemiş olanlara tattırdığı büyük zevki tattırıyordu. İçişleri Bakanlığı'nda bir bölümü yöneten bölüm şefine verilen ve onun saygılı davranıp aynı şekilde iade ettiği törensel akşam yemeklerini çoğu zaman kabul etmek zorunda kalan Agathe, o dönemin tuvaletlerinin lüksüne boyun eğiyor, ama dönüşte bu gösterişli zenginlikten sevinçle vazgeçip, evinde yeniden o taşralı sadeliğine kavuşuyordu. Haftada bir gün, perşembeleri, Bridau dostlarını evinde kabul ediyor, karnavalın son günü de büyük bir balo veriyordu. Bu birkaç söz, başına yalnızca şu üç önemli olay gelmiş olan bütün bir karı koca yaşamının öyküsünü anlatıyor:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suyu Bulandıran Kız
Historical FictionHonore de Balzac (1799-1850): Fransa'nın 19. yüzyıldaki sosyal yapısının tarihsel bir tablosunu çıkardığı eski ve yeni romanlarını 1830'dan sonra İnsanlık Komedyası başlığı altında toplamıştır. Suyu Bulandıran Kız bu anıtsal eserin "Töre İncelemeler...