11 - Aylak Şövalyeler

38 3 1
                                    

XI

Aylak Şövalyeler

Hiçbir ticari etkinliği bile olmayan, sanat zevkinden yoksun, bilimsel çalışmaların yapılmadığı, herkesin içine kapandığı böyle bir kentte olması gereken oldu ve 1816'da, Restorasyon döneminde, savaş sona erdiğinde, kentin gençleri arasında birçoğunun yöneleceği hiçbir meslek bulunmadığı ve evlenmeyi ya da anne babalarının mirasını beklemekten başka yapacak bir şeyleri de olmadığı görüldü. Evde canı sıkılan bu gençler kentte hiçbir eğlence konusu bulamadılar ve burada dolaşan bir söze göre, gençliğin kurtlarını dökmesi gerektiği için kentin zararına olarak maskaralıklarını yapmaktan geri durmadılar. Güpegündüz etkinlik göstermek onlar için çok güç oldu, çünkü tanınacaklardı, dolayısıyla suçlarının sayısı adamakıllı kabardığında, biraz ağırca bir suç ilk kez ortaya çıkar çıkmaz, polisin karşısına çıkacaklardı; bu yüzden oldukça yerinde bir kararla, oynayacakları kötü oyunlar için geceyi seçtiler. Böylece, yok olmuş bunca çeşitli uygarlığın bu eski kalıntıları içinde son bir alev gibi eski töreleri açığa çıkaran maskaralık anlayışının bir kalıntısı parıldadı.

Bu gençler vaktiyle IX. Charles ve nedimlerinin, V. Henri ve arkadaşlarının eğlendikleri gibi, yine vaktiyle birçok taşra kentinde eğlenildiği gibi eğlendiler. Birbirlerine yardım etmek, kendilerini savunmak, eğlenceli oyunlar icat etmek zorunluluğu yüzünden birleşir birleşmez, bu gençlerde fikir çatışmalarıyla birlikte gençliğin içinde bulunan, hatta hayvanlarda bile görülen o toplu kötülük hevesi gelişti. Birleşme, onlara ayrıca böylesi sürekli bir komplonun gizi sayesinde küçük zevkler de sağladı. Kendilerine Aylak Şövalyeler adını verdiler.

Gündüzleri, bu genç maymunlar birer küçük aziz gibiydi, tümü son derecede dingin numarası yapıyordu, hem zaten kötü bir numara gerçekleştirdikleri gecelerden sonra oldukça geç yatıyorlardı. Aylak Şövalyeler, dükkân tabelalarını indirmek ya da değiştirmek, kapıları çalmak, birinin kapısında unuttuğu bir fıçıyı gürültüyle komşusunun mahzenine atmak gibi bayağı maskaralıklar yapmakla işe başladılar. Komşu, bir mayın patladığını sanarak gürültüyle uyanıyordu. Issoudun'de, birçok başka kentte olduğu gibi, mahzene evin girişinde bulunan, menteşeli ve kapatmak için üstünde kocaman bir asma kilit takılı, dayanıklı bir tahta kapak açılarak inilir. Bu yeni Kötü Çocuklar[44] 1816 sonuna doğru bütün taşra illerinde çocukların ve gençlerin yaptıkları türden şakalardan kurtulamamışlardı. Ancak, 1817 Ocak ayında Aylaklık Tarikatı'nın başına bir şef geldi ve tarikat 1823'e kadar Issoudun'e bir tür dehşet salan ya da en azından zanaatçıları ve burjuvaziyi sürekli olarak kaygı ve korku içinde bırakan oyunlarla kendini gösterdi.

Bu şef Maxence Gilet adında biriydi ve kısaca Max diye anılıyordu; geçmişi, aynı zamanda gücü ve gençliği onu bu role yöneltmişti. Maxence Gilet, Kaymakam Mösyö Lousteau'nun evlilik dışı doğmuş oğlu olarak biliniyordu. Çapkınlığı birçok anı bırakmış olan Mösyö Lousteau Madam Hochon'un kardeşiydi ve daha önce gördüğünüz gibi, Agathe'ın doğumu konusunda yaşlı Doktor Rouget'nin kendisine kin beslemesine neden olmuştu. Ancak darılmalarından önce bu iki adamı birbirine bağlayan dostluk o kadar güçlüydü ki, bölgenin ve o zamanın bir deyimiyle söylersek, seve seve aynı yollardan geçiyorlardı. Bu yüzden, Max'ın pekâlâ kaymakamın oğlu olduğu kadar, doktorun oğlu olduğu da ileri sürülüyordu, ama o ne birinin ne de ötekinin çocuğuydu, çünkü babası Bourges garnizonunda görev yapmış hoş bir süvari subayıydı. Bununla birlikte, düşmanlıkları sonucu, çocuk için ne mutlu bir olay ki, doktor ile kaymakam bu babalığı sürekli olarak aralarında çekiştiler. Roma dış mahallesinden zavallı bir nalıncının karısı olan Max'ın annesi, doğru yoldan sapacak derecede şaşırtıcı bir güzelliğe sahipti, bir Trastevere'li[45] güzel gibiydi, oğluna aktardığı tek iyi şey bu güzellikti.

Suyu Bulandıran KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin