"sinemaya çağır kanka," huening kai gözleri parlayarak arkadaşlarına baktı. jake onun kafasını ittirdi hafifçe hemen. "ilk buluşmada sinemaya mı gidilir abi? mal mal oturup film izleyecekler. sohbet yok, tanışma yok." başını iki yana salladı hızlıca onaylamaz şekilde. "katiyen önermiyorum beomgyu."
"maça çağır." telefondan başını ilk defa kaldırıp cümle kuran sunghoon'la gözler merakla ona döndü. "bu hafta sonu maç var. voleybolla ilgilenen futbolla da ilgileniyordur herhalde, değil mi? maça çağır." omuz silkti. jake daha fazla dayanamayıp bir elini yüzüne kapattı başını iki yana sallarken. ardından beomgyu'ya baktı. "şimdi anlıyor musun bu insanların bugüne kadar neden tek bir canlı varlıkla çıkmadığını?" sunghoon'a onaylamaz bakışlar attı. "maçmış! tavsiyelere bak. balta girmemiş orman odunları." huening kai bağırdı. "yah!" sunghoon ise gözlerini kısarak baktı jake'e. ardından eliyle ağzına hayali bir fermuar çekerek sessiz kalacağını belli etti ve telefonuna döndü.
bir kafedeydiler. okul çıkışı çoğu zaman bu küçük mekana hamburger yemeye gelirlerdi. mükemmel patates kızartmaları vardı. kafeyi işleten yaşlı kadının torunu jungwon, okul çıkışı beraber takıldıkları jay'le oldukça yakındı. bu yüzden jay onları her zaman buraya getirirdi.
derken jay yüzündeki kocaman gülümsemesiyle masaya geldi ve sandalyeyi çekip oturdu. beomgyu onun arkasında aşık gibi sırıtarak tezgahı silen jungwon'u da görünce hemen olayı anladı. huening kai atladı. "gelmeseydin kanka. buz gibi oldu. biz uçurduk senin patates kızartmalarını da." önündeki ketçaba jay'in patateslerini batırırken hınzırca gülümsedi. "sence patates kızartması çocuğun umurunda mı? şuna bak, nasıl sırıtıyorsa artık gece yoğun geçecek gibi bayağı." jake sırıtarak arka tarafta yeni gelen müşterilerle ilgilenen jungwon'u çenesiyle işaret etti. jay elindeki peçeteyi buruşturup ona attı.
"hey! ben arkadaşım için bilgi toplamaya çalışıyordum bir kere. ama bu gidişle anlatmayacağım." omuz silkti. pekala, sunghoon'dan daha çok omuz silken biri varsa o da jay'di. "kanka, seks bağımlısı olduğunu hepimiz biliyoruz. uzatma, dökül," diyen jake'le beomgyu hemen onun ağzını kapattı. sesi yüksek çıkmıştı. gülüştüler.
jay, taehyun'la aynı sınıftaydı. beomgyu ile evleri oldukça yakın olduğundan okul yolunda tanışmışlardı. gruba girişi de böyle olmuştu. taehyun'la aynı sınıfta olmaları ise bir tesadüftü. jay, dillerle arası oldukça iyi olan flörtöz biriydi. anı yaşamaya fazla meraklıydı ve okulda not satmasıyla bilinirdi. inek tayfadan notlar alıp ihtiyacı olanlara para ile not satıyordu. kimse onun bunu nasıl yaptığını bilmiyordu. fakat bu işten elde ettiği kar bayağı iyiydi.
jungwon meselesi ise çok ayrıydı. çocuğu görmek için her gün onları aynı kafeye getiriyordu ilk başta. fakat bir yerden sonra bu küçük kafe onların mekanı gibi bir şey olmuştu. bu yerin hikayesi sıradan ama güzeldi yani.
"ee ne öğrendin?" beomgyu hevesle yüzünü ellerine yaslayarak baktı çocuğa. gözlerini kocaman açmış, tüm ilgisini jay'e vermişti. "taehyun'un iki arkadaşı okulun arkasındaki kaykay parkında yarışlar düzenliyormuş. taehyun da katılıyormuş arada ve hatta her cumartesi saat yediden ona kadar grupça toplanmalar da oluyormuş . jungwon o saatlerde kafenin de çok yoğun olduğunu söyledi. burada da takılıyorlarmış. ayrıca-"
"bir saniye, bir saniye, bir saniye," beomgyu hızla müdahale etti. bir parmağını kaldırıp jay'in durmasını işaret ederken konuştu. "taehyun'un arkadaşları...ne? taehyun ve arkadaş mı? bir de iki tane?" huening kai atladı. "arkadaşları mı varmış cidden? yok artık ebesinin." sunghoon bile başını kaldırmış dikkatle onları dinliyordu artık.
jay dudaklarını büzdü başını yana eğerken. "jungwon öyle söyledi. soobin ve yeonjun'muş adları. çetenin başındalarmış ve bazen de yarışlar için bahis toplayıp olayı büyütüyorlarmış. sakat işler yani."
"jungwon tüm bunları nereden bilebilir?" jay, jake'in sorusuna omuz silkti.
"yok abi, ben hala inanamıyorum arkadaşları olduğuna. çocuk soğuk nevalenin teki. beomgyu üç adım atsa o on adım uzaklaşıyor. okulda da kimseyle takılmıyor. yemeğini de yalnız yiyor. voleybol takımının içme günlerine de katılmıyor." jake duraksayıp pür dikkat onu dinleyen beomgyu'ya döndü. "abi, bir düşündüm de. sen manyak mısın amına koyayım? bu çocuğa mı aşık oldun ola ola?"
"aşık değilim ben!" bağıran beomgyu'ya karşılık üçlü gözlerini devirdi.
"aynen kanka, değilsin. ondan sabahtan beri first date diye diye anamızı ağlattın ve tabii ki de dünden beri seoul'da sevgilinle gidilebilecek uygun mekanlar diye aratıp google arama motorunun anasını sikmedin tabii. aşık değilsin sen ya. aşk ne ki, yeniyor mu, ne alaka aşk?"
"yemin ederim bir kez daha kanka dersen," beomgyu jake'in üzerinden huening kai'ye uzanıp boğazına yapışmaya çalıştı sinirle. huening kai heceleyerek sırıttı. "kanka."
"boğarım ben bunu." jake'e başını yan yatırarak söylediği sözlerden sonra jake onu gövdesinden tutup yerine oturttu. oturmadan önce huening kai'nin saçlarını çekebildiği için mutluydu. olayın bitmesini bekleyen sunghoon ve jay ise onları izliyordu. sessizleştiklerinde sunghoon konuştu. "bu saatten sonra kaykay sürmeyi öğrenmek gibi bir manyaklık yapmayı da düşünmüyorsundur umarım. bir voleybol vakası daha kaldıramam."
"tabii ki de öğrenmeyeceğim." kararsız bir şekilde elleriyle oynayan çocuğa inanamaz bir şekilde baktı diğerleri. sunghoon konuştu. "şaka yapıyor olmalısın."
"vallahi yapar. öğrenir bu manyak cumartesiye kadar. okulun weirdosu kang taehyun için götünü bile verir bu," dedi jake gözlerini açarak
"kanka o banko zaten." kahkaha atan huening kai ile beomgyu kaşlarını çattı. "siktir git!"
"hay hay hayatım." kasaya milkshake almaya giden huening kai ile ortam tekrardan ağırlaştı. "ona gereksiz değer veriyorsun," dedi sunghoon kısık bir sesle. "seni yanında bile istemeyen birine göre çok uğraşıyorsun. seni hak etmiyor." jake parmağıyla sunghoon'u işaret etti. "katılıyorum."
beomgyu somurttu. üzgün hissediyordu. nolurdu, hoşlandığı kişi de ondan hoşlansaydı? bu zamana kadar ilk defa bir insan gerçekten onun olsun istiyordu.
"ben size katılmıyorum. eğer taehyun da hafta sonları yakın akradaşlarının yanına katılıyorsa mutlaka öğrenip gitmelisin." bu sözleri hiçbiri jay'den beklemiyordu. özellikle beomgyu. umutlu gözlerle arkadaşının fikrini dinlemek için başını kaldırdı ve gözlerine baktı. jay ona sırıttı. "yeni bir hobi edinmiş olursun, fena mı? hem ben kang taehyun için bunların değdiğine inanıyorum. o düşündüğümüzden daha derin ve sana bir şeyler katabilecek biri." beomgyu samimi bir şekilde gülümsedi ona. yalnız kalmadığı için mutluydu.
çoğu zaman arkadaşları onu anlamıyordu.
hoşlandığı kişi için yapmak istediklerini anlayamıyorlardı.
"ama ondan önce."elinde koca çilekli milkshake bardağıyla sabahtan beri sessizce sohbeti dinleyen huening kai yüksek sesle bağırdı bir anda. "bir değişikliğe ne dersin choi beomgyu?" hınzırca sırıtırken elini beomgyu'nun ensesindeki uzun saçlara attı. yerinde sıçramış olan beomgyu korkarak ona döndü.
başını çevirip diğerlerine baktığında ise hepsinin bakışlarından aynı şeyi düşündüklerini tahmin etti.
huening kai ile başı dertteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
death of me • taegyu
Fanfictionbeomgyu, bir gün kang taehyun'u hafta sonları gittiği kaykay parkına kadar takip eder, sonrasında ise hayatı geri döndürülemez bir şekilde değişir.