four

1K 157 89
                                    

"ee gidiyor musun gerçekten cumartesileri oraya?"

top sesleri. antrenman salonunda yere sürtünen ayakkabı gıcırdamaları ve erkek gülüşmeleri.

"cevap versene!"

"gitmiyorum beomgyu. önüne bakacak mısın artık?"

beomgyu dudaklarını büzerek ona atılan topu karşılamak yerine tuttu. manşet pozisyonunda duran taehyun ellerini dizlerine yasladı eğilerek. "neden bu kadar agresifsin?" alıngan bir şekilde sorular sıralayan çocuğa bakarken gözlerini kapattı derin bir nefes alarak taehyun. 

"ne zamandan beri az konuşmak agresiflik belirtisi olarak tanımlanıyor?"

"bir yerde okudum. her insanın gün içerisinde söylemesi gereken belli bir kelime miktarı varmış. tüm gün konuşmamak kesinlikle zararlı. bilgin olsun." topu beline yaslarken diğer elini kaldırıp parmağını salladı iki yana uyarır gibi. "gidiyorum ben." pozisyonunu bozup arkasını dönen taehyun'la beomgyu bağırdı. "ya! nereye? daha doğru düzgün ısınamadık bile. maç başlayacak on dakikaya."

taehyun tepki vermeden su şişelerinin olduğu kısma varınca beomgyu soluğu yanında almıştı. okulun dev voleybol-basketbol sahasındaydılar. öğle arası olduğu için maç yapmaya karar vermişlerdi. ve beomgyu fırsatı kaçırmadan taehyun'a yanaşmıştı. fakat bir sorun vardı. çocuk konuşmuyordu. beomgyu o konuşsun diye her türlü şaklabanlığı yapmaya hazırdı. ama işler istediği gibi ilerlemiyordu bir türlü.

çünkü sessiz olduğu kadar da inatçıydı.

"hadi ama, söylesene. kaykay parkına gidiyor musun, gitmiyor musun? çok kolay bir soru." konuşurken su içen taehyun'un omzuna kolunu atmış ve arkadaşvari bir tavırla samimi olmaya çalışmıştı. fakat omzundaki ele gözlerini kırpmadan bakan taehyun'u görünce yavaş bir şekilde kolunu çekmek zorunda kalmıştı. 

boş durmamak için diğer eliyle kolunu ovuşturdu. her hareketini iki defa düşünmesine rağmen sonrasında pişman olması normal miydi?

daha fazla onu sıkmak istemedi. tam başını önüne eğmiş bir şekilde çocuktan uzaklaşmak üzereydi ki duyduğu sesle yerinde kaldı. "gidiyorum." hevesle arkasını döndü sırıtarak. taehyun elindeki su şişesini yanağına yaslamış soğukluğunu teninde hissetmeye çalışıyordu. bir anlığına beomgyu bu görüntünün güzel olduğunu düşündü. gülümsemesi söndü. gerçekten güzeldi.

sıcaktan pembeleşmiş yanakları ve yorgunluktan kapanmak üzereymiş gibi duran bayık gözleriyle çocuğun kalbini hoplatacak kadar hoş görünüyordu. beomgyu çocuğa yaklaşıp elindeki su şişesini almak istedi. kızarmış yanağına yaslanan şişenin yerinde elleri olsun istedi. neler düşündüğünü fark ettiğinde ise başını iki yana sallayıp utançla gözlerini kaçırdı. formasını çekiştirerek hava yapmaya çalıştı kendine fakat faydasızdı. sıcaklamıştı.

"nereme bakıyorsun?"

"ne?"

"dudaklarıma bakıyorsun. tam bir dakikadır."

beomgyu utançla kavruldu. dudaklarına mı bakıyordu cidden? farkında bile değildi ki! 

"ah ben," şimdi yanına adımlamakta olan çocuğa bakarken daha da telaş oldu. "konuşurken insanların dudaklarına bakarım. öyle bir huyum var. sana özel değil yani. asla. herkesinkine bakıyorum ben." gözlerini kapattı üç saniye. yok olmayı diledi. gözlerini açtığında artık tam karşısında duran çocuğun koca badem rengi gözleri netti. gözlerini kırpmadan gözlerinin içine bakarken beomgyu daha da stres oldu. hava mı ağırlaşmıştı? evet, kesinlikle hava ağırlaşmış olmalıydı.

"son zamanlarda garip davranıyorsun, beomgyu. bir şeylerin değiştiğini hissediyorum." ona bir geometri problemini çözmek istermiş gibi bakıyordu ve beomgyu bu bakışlardan hoşlanmalı mıydı yoksa tam tersini mi hissetmeliydi, çözemiyordu. "hiçbir şey olduğu yok, taehyun. saçmalama. sadece arkadaşımla daha fazla takılmak istiyorum."

"bana acıyor musun? insanlar yalnız kal-"

beomgyu yüksek sesiyle onu kesti. "evet, aynen. insanlar yalnız kalmak isteyebilir saçmalığı tekrardan. seni tanıyorum. yalnız kalmak istesen şu an seninle karşılıklı konuşmama izin bile vermezdin." eh, bugün ilk defa mantıklı konuştuğunu hissediyordu beomgyu. karşısında voleybol formaları içinde güzel fiziğiyle dikilen çocuğa bakarken bazen aklını yitirir gibi oluyordu ama onunla zaman geçire geçire olayları nasıl toparlaması gerektiğini daha iyi öğreniyor gibiydi. en önemlisi ise artık daha rahattı.

"beni tanımıyorsun," bir anda bedeninin hemen önünde duran bedenle afalladı beomgyu. ne ara yaklaşmıştı ki, aklı neredeydi? ardından boynunda sıcak bir nefes hissetti. tüm organları alarm veriyordu.

uzaklaş, uzaklaşmalı!

"neye izin verip vermeyeceğim hakkında asla bu kadar net konuşma, beomgyu." adını telaffuz ederken kulağına eğilmesiyle aklını yitirecek gibi oldu beomgyu. ardından teahyun çekilip ona birkaç saniye baktı. ve dümdüz bir şekilde hareketsizce dikilen çocuğa sırıtarak çoktan toplanmış olan takıma ilerledi. beomgyu elini boynuna attı o gider gitmez. gözleri bir noktada takılı kalmıştı. oğlanın parfüm kokusu burnundan gitmiyordu resmen. gerçekten bir aptal gibi davranıyordu. dışarıdan nasıl göründüğü aklına gelince hemen boğazını temizleyip telefonunu almak için köşeye adımladı. havlunun üstündeki telefonu açtığı gibi hiç oyalanmadan rehberine girdi. bir saniyeliğine takımın yanında ruhsuz ruhsuz dikilen gri saçlı çocuğa baktı sadece. ardından kendi kendine kafasını sallayıp parmaklarını klavyenin üzerinde oynattı. arkadan toplanmaları için düdük çaldı.





gönderilen; huening kai

okul çıkışı kuaföre gidelim, kararımı verdim ben. yapalım şu işi!

death of me • taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin