sixteen

1K 137 217
                                    


"ne yapıyorsun?"

"dolaba gir," diye sessizce fısıldayan çocuğun kolunu itti beomgyu sert bir hareketle. "hiçbir yere girmiyorum. onun burada siktiğimin evinde annen bile yokken ne yaptığını bana anlatacaksın!" taehyun beomgyu'nun yüksek çıkan sesiyle ne yapacağını bilemez bir şekilde stresle bakışlarını odasının kapısına çevirdi. ardından tekrar ona baktı. "taehyun," derin bir nefes verdi. "do sik'in burada ne işi var tanrı aşkına?" beomgyu korkuyla ellerini kaldırarak sordu. taehyun tek bir kelime söyleyebildi. "sonra."

hızla beomgyu'nun kolundan çekiştirip orta büyüklükteki dolabını açtı. beomgyu'yu içine zorla sıkıştırdıktan sonra eşofmanını da üstüne attı. son ana kadar debelenip engel olmaya çalışan beomgyu inatçıydı. merakı, korkusuna ağır basıyordu. taehyun'un ne yapacağını bildiği için bir sonraki adımına engel olmaya çalışıyordu. ama nafileydi. taehyun'un gücü, üzerinde hakimiyet kurmuştu bile.

taehyun, dolapta yere çökmüş gömlekleri saçlarına değen çocuğa baktı. gözlerini kaldırmış alttan alttan elindeki eşofmanla sinirli bakışlar atıyordu kendisine. "sakın bu dolaptan çıkma." hiddetle fısıldadı. gözleri kararlılığını belirtmek istercesine beomgyu'nun gözlerinden bir saniyeliğine bile ayrılmadı. "sakın."

dolabı yavaşça çocuğun üstüne örtüp ışıkla bağlantısını kesti. ardından odasının kapısını açıp sessiz evin içinde beomgyu'yu yalnız bıraktı.

beomgyu, karanlığa alışmaya başlayan gözleriyle önünü izliyordu. nefes sesleri kulağında her çınladığında biraz daha sinirleniyordu. taehyun'un ona anlatmadığı dünya kadar şey vardı. bunu biliyordu. her zaman tahmin etmişti. insanların sırlarının üzerine gidip konuşmak için baskı kuran tipte bir insan olmamıştı hiçbir zaman.

fakat do sik...

do sik ortak bir noktaydı. denizin üstündeki aynı sandalda do sik'e karşı kürek çekiyorlardı. bir çemberin etrafındaydılar. do sik'e duydukları nefret onları çemberin üzerindeki sonsuz noktalardan birinde birleştiriyordu işte. anlatmalıydı. ama taehyun konuşmuyordu. hala sessiz ve soğuktu. hala bir şeyleri erteliyor, kendini kapatıyordu.

beomgyu o küçük, karanlık dolabın içinde otururken son bir hafta boyunca başına gelen olayları teker teker düşündü. taehyun'un babası yoktu. kimse sebebini bilmiyordu. belki ölmüştü, belki de onları terk etmişti. jay'den duyduğu tek dedikodu onun sınıf tanıtım formlarından birini doldururken baba adı kısmına yok yazdığıydı. tek bildiği şey buydu. taehyun, söz konusu olunca fikirler bile kısıtlıydı. garip bir hayatı vardı. sonra hatırladı. ne demişti do sik onlara, okulun önünde dikilirlerken? annene... annene söyle, onu çok özledim. gördüğüm ilk yerde sikeceğim.

beomgyu, onun bu cümleyi kurduğunda kendisinin yaşadığı şaşkınlığı hatırlıyordu. do sik'in üslubundaki ağırlık ve ağzına aldığı kelimelerin kulaklarda bıraktığı rahatsız edici his... hepsini dün gibi hatırlıyordu. hisler yoğundu.

burada bir şeyler oluyordu. ve beomgyu hiçbir şey bilmiyordu. bir anda cevabını bilmediği soruların ağırlığı omuzlarına çöktü. ne ara bu kadar bulaşmıştı işlerin içine? az şey bilmesi ne ara onu bu kadar rahatsız eder olmuştu?

kaç dakika geçmişti, bilmiyordu. fakat salondan gelen seslerin gürültüsüyle daha fazla yerinde duramadı. endişeleniyordu. daha birkaç gün önce hoşlandığı çocuğun bedeninde, yüzünde izler ve morluklar bırakan adamlara emri veren asıl adam içerideydi. taehyun için endişeleniyordu.

hafif bir gıcırtıyla dolabın kapaklarını araladı ve içinden çıktı. hızla az önce yaşadıkları olayın etkisiyle çıkardığının bile farkına varmadığı eşofmanını üstüne geçirdi ve sesin kaynağına ,kapıya, yöneltti seri adımlarını.

death of me • taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin