"atsumu-san, burada ne arıyorsunuz?"
atsumu kendisinden kısa olan çocuğa döndü. "yemekhanede mi? yemek yiyorum, ne yapabilirim başka?"
"hiç, genelde burada olmazsınız. o yüzden sordum." hinata çevresine bakındı. atsumu tek başına oturuyordu. "diğerleri nerede?"
"yemeğe geldiğimi bilmiyorlar. erkenden çıkmışlardır." atsumu zaten onları görmek istediğini zannetmiyordu. "sen niye geç geldin? otursana."
hinata kendine denileni yaptı, sarışının karşısına oturdu. "hoca geç bıraktı. yemek kalmaz diye korkmuştum." bununla beraber gülümsedi, hiç şüphe yoktu, hinata gerçekten ışık saçıyordu.
dışarıdan bakan biri için komik bir görüntü olmalıydı. gün ışığı ve gece karanlığı, karşı karşıya oturmuş, yarım yamalak bir sohbet gerçekleştiriyorlardı.
"boşuna korkmuşsun. asıl korkman gereken şey..." atsumu hiç dokunmadığı püresini karıştırdı, içinden çıkan bir saç parçasını işaret etti. "...okulun temizlik konusundaki beceriksizliği."
hinata'nın su şişesi aniden yere uçunca kahkaha attı. hinata, hem iğrenmiş hem de eğleniyor gibi gözüküyordu. "iyi, suyum da gitti. iştahım gibi."
atsumu bir kahkaha daha attı. bunu özlemişti. normal bir konuşmayı, yanındaki kişinin varlığından nefret etmemeyi, sahtelikten uzak bir şekilde gülebilmeyi...
shoyo'yu özlemişti. belki sadece arkadaş olarak- ama bu özlemesine engel değildi.
"...bir daha buradan yemiyorum. bir de iyi okuluz diye övünürler, haklıymışsınız, atsumu-san. çöp burası." hinata tepsisini kendisinden uzaklaştırdı. "normalde dışarıda nerede yiyorsunuz, ben de orada yiyeyim. bu yemekhaneye daha adımımı atmam."
atsumu gözlerine ulaşmayan bir gülümseme takındı. "dışarıdan yemiyorum ki."
"buradan da yemiyorsunuz- evden mi-"
"hayır." atsumu ayağa kalktı, belli ki daha fazla bir şey yemeyeceklerdi. "öğlen acıkmıyorum."
sahte bir şekilde gülümseme sırası hinata'daydı. bu görüntü garip bir şekilde kendisini üzdü, shoyo-kun asla sahte değildi. en azından kendisine karşı.
"atsumu-san, kilo mu verdiniz?"
beraber yemekhane çıkışına doğru yürüdüler. tepsilerini bırakmadıkları için daha sonradan azar yiyeceklerdi. (yani, atsumu yiyecekti, bir tek o yakalanmıştı çünkü.)
"shoyo-kun, iltifat mı ediyorsun? sence de biraz uygunsuz değil mi? tobio-kun kızmasın sonra."
hinata kolay kolay da sinirlenmezdi. ama atsumu'nun imkansızı zorlamak gibi huyları vardı. "kageyama benim sahibim değil. bunu ikimiz de biliyoruz."
atsumu cevap vermeyince devam etti.
"iltifat etmiyordum. öğlen yemek yemezseniz zayıflamanız normal. öyle ya da böyle, bir şeyler yemeniz lazım."
gülümsemesini durduramadı. umursandığını hissetmek gibisi yoktu, uzun zamandır hatırlamadığı bir duyguydu. genelde kimse fark etmez, yorum yapmazlardı. osamu bile öğle yemeğinde nerede olduğunu sormayı bırakmıştı.
"shoyo-kun, hala mocha seviyor musun? kuroo'nun cüzdanını yürütmüşken ısmarlayayım, ne dersin? kuroo fark etmeden önce yaklaşık 15 dakikam falan var."
hinata kahkaha attı. gerçek bir kahkahaydı, az öncekiler gibi yapmacık değildi.
ya da öyle miydi? atsumu, hinata'yı artık aradaki farkı bilecek kadar tanıyor muydu?
"nasıl başardın onu- kuroo-san yakalarsa..."
siz demedi.
atsumu, bir kere daha hinata'nın öyle ya da böyle hayatında olmasına şükretti. başka hiçbir insana bakınca böylesine yaşam dolu hissetmiyordu, başka kimsenin yanında hayatta olduğunu hatırlamıyordu.
bir sabah kalkıp bütün duygularından yoksun olduğunu fark etmek atsumu'nun en büyük korkularından biriydi ve hinata bu korkuyu her gün haksız çıkarıyordu.
keşke başka şartlar altında hinata'yla tanışabilseydi. belki arkadaşı bile olurdu, onu kaybetmemiş olurdu, ne zaman yanına gelse suç işliyormuş gibi hissetmezdi-
"hinata! sabahtan beri ne kaçıyorsun, alacaksın o dondurmayı!"
kageyama kendisine bakmamıştı bile.
"ne- kaçmıyorum! dondurmanı aldım bile aptal, yamaguchi'ye sor!"
kageyama arkasında duran yamaguchi'ye döndüğünde, hinata ortadan kaybolmuştu bile.
atsumu'nun hissettiği hafiflik hissiyle beraber.
ortamda istenmediğini anlamak için kageyama'yla göz göze gelmesine gerek bile kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
öncelikler √ sakuatsu
Fanfictionuyarı: depresyon, intihara yonelik dusunceler (+kufur) miya atsumu'nun kesin bildiği üç şey vardı: sabahları 10'dan önce tam uyanamıyordu, 2-3 yıl sonra yaşama sebebi kalmayınca bu konu hakkında bir şey yapacaktı ve son olarak, sakusa kiyoomi'den bü...