atsumu'nun telefonu o gün on birinci kez çaldığında, önceki on seferde yaptığı gibi görmezden gelmeye karar verdi.
eline gelen topu sakusa'ya pas olarak gönderdiğinde hala anlatıyordu.
"...doktora bir hata olmasın dedim, ne cevap verdi biliyor musun? 'ben bu işi kaç yıl okudum, on yıllık deneyimim var- ama tabii, sokuk bir velet olarak benden daha iyi biliyorsun.' çok utandım."
sakusa kendisine inanmadığını belli eden bir bakış atabilmek için gözlerini bir saniyeliğine toptan çekti.
"yani, tamam- öyle demedi ama dese de bir fark olmazdı ki. ben anlayacağımı anladım- ama omi-kun... çok saçma değil mi? benim bildiğim depresyon üzülmekten yatakta falan kalmaktır- öyle yani..."
"hiçbir şey bilmediğini söylesen de olurdu, miya." sakusa kendisine gelen pasa yumuşak bir smaç vurdu. "izlediğin filmler çok da işe yarar değilmiş."
atsumu yüzünü buruşturdu. "kendime benzer hiçbir şey görmedim ki şu ana kadar- yani bir seri katil belgeseli dışında. o da pek yardımcı olmamıştı..."
sakusa üstüne gelen topu geri göndermek yerine tuttu, kaşlarını çatıp atsumu'ya baktı.
"bu, endişelerinden biri mi?"
"hayır." yalan söyledi. sakusa'yı inandırıp inandıramadığını bilmiyordu. neyse ki telefonu yeniden çaldı ve sakusa'nın lafını ağzına tıktı.
"arkadaşlarınla eninde sonunda konuşman gerekecek."
biliyordu, hatta konuşmanın bir kısmını planlamıştı bile. bir yere not bile etmeyi düşünmüştü çünkü beyninin kendini yarı yolda bırakacağından neredeyse emindi.
sadece bir şeylerin değişeceğinden emindi ve bundan nefret ediyordu. kendisine acıyacaklardı. belki suçlu hissederlerdi. dünyadaki en iyi arkadaşlara sahip olmadığını biliyordu ama kalpsiz de sayılmazlardı.
"biliyorum. sadece... şey- konuşmamı yazmayı bitirmedim."
"konuşmanı yazıyor musun?"
atsumu başını salladı. yazmazsa bir noktada kelimelerin kafasından uçacağını biliyordu. şu an bile zihni tamamen açık sayılmazdı, sakusa'nın her dediğini birkaç saniye düşünme zorunluluğu hissediyordu.
"peki ailenle?"
duraksadı. annesiyle yüz yüze konuşmayı düşünüyordu, ne zaman onu arasa bir terslik oluyordu çünkü. annesi sözlerine inanmasa bile yüzündeki ifadeye inanırdı, atsumu'nun fiziksel olarak çok da iyi durumda olduğu söylenemezdi.
osamu ise... tartışmalı bir konuydu.
kutlamadan sonra konuşmuşlar, atsumu ona bildiği her şeyi anlatmıştı. ne kadar ciddiye alındığını bilmiyordu, hiçbir şey hissetmiyorum ya da yaşamaktan zevk alamıyorum herkesin kavrayabileceği sorunlar değildi. osamu kendisine garip garip bakmış, açıkça hiçbir şey anlamadığını ama ona inandığını söylemişti.
doktorla yaklaşık bir saatlik seanstan sonra bazı şeyler açığa kavuşmuştu tabi. atsumu, kendisi gibi hisseden binlerce insan olduğunu duyunca az daha yeniden osamu'yla konuşmaya gidecekti... ama dikkati dağılmıştı.
sakusa ve elindeki kalitesiz voleybol topu tarafından.
"konuşurum... sonra."
sakusa başını salladı, ardından topu yeniden havaya fırlattı.
-
kantine adım atmanın mıknatıs etkisi yaratacağını biliyordu. yine de okulda arkadaşlarından kaçmanın anlamsız olacağını biliyordu, hiç değilse sabahın erken saatlerinde bunu aradan çıkartsa fena olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
öncelikler √ sakuatsu
Fanfictionuyarı: depresyon, intihara yonelik dusunceler (+kufur) miya atsumu'nun kesin bildiği üç şey vardı: sabahları 10'dan önce tam uyanamıyordu, 2-3 yıl sonra yaşama sebebi kalmayınca bu konu hakkında bir şey yapacaktı ve son olarak, sakusa kiyoomi'den bü...