Nereye yürüdüm bilmiyordum. Güneş gözükmeye başladığına bir bankta ağlayarak sızmıştım. Sabaha otobüse binip dönmek istesemde vazgeçtim. Napacaktım ki dönüp? Yine ağladığım, hayal kırıklığı geçirdiğim bir gün geçirecektim. Belki Chanyeol bu sefer yarın düğünüm var falan derdi. Ya da kucağında bebekle yakalardım onu ve inanın hiç şaşırmazdım.
Kırışmış gömleğimi düzeltip, etrafa bakındım. Sonra elimdeki bir miktar paraya. Bu para beni 2 hafta idare ederdi. Sonrasını düşünmeyecektim, en azından şu an.
Yıldızının göstermelik olduğu dışından belli olan bir otelde kendime 2 hafta yer ayırttım. Paramın çoğunluğu çoktan gitmişti. Sattığım telefonumun parasını da çekmeceye bırkatım. Hiç sanmasam bile 2 hafta içinde mideme bir şeyler girmesini istersem, onu kullanacaktım.
Sadece bomboş yatakta yattım. Tavanı izledim. Odamda minik bir televizyon vardı. Ses olsun diye onu açmıştım, Jongdae'nin radyosu gibi karınca seslerinden dolayı hiçbir şey duyulmuyordu.
Aklıma Jongdae geldi. Acaba beni merak eder miydi? Beni gerçekten yakını olarak görüyor muydu? Eminim o da Chanyeol gibi sadece hayatında boş konuşan, yanında öylece dolanan birisi olsun diye arkadaştı benimle. Çünkü kocaman mimarın ne işi olurdu ki benimle?
Ben dünyanın en gereksiz insanıydım.
Eğer gerekli biri olsaydım, okulda 1 tane arkadaşım olurdu. Bu hikayede her şeyi paylaştığım bir yaşıtım olurdu. Ders aralarında kimsenin benimle konuşmayacağını bildiğim için çok meşgulmüş gibi çizim yapmakla uğraşmazdım.
Eğer gerekli biri olsaydım, ailem beni severdi. Eve gelmediğim gecelerde telefonumda 1 tane dahi olsa arama olurdu. Babam beni liseye 2 sene geç yazdırmazdı, eğitim hayatımı önemserdi. En basitinden bir kere dahi olsa ailemle oturup yemek yerdim. Belki ailem beni sevseydi, beni ilk sevdiğini düşündüğüm kişiye bu kadar bağlı olmazdım. Chanyeol'ü bu kadar umursamazdım.
Eğer gerekli biri olsaydım, Chanyeol beni severdi. Söylediği sözleri lafta bırakmazdı. Nişanlanmayı bırakın, o kızla tek kelime dahi konuşmaya dayanamazdı. Çünkü sevgi böyle bir şeydi. Ben Chanyeol dışında biriyle beraber olduğumu hayal bile edemiyordum.
Gereksizlik önemli değildi ama sevilmemek çok kötüydü. Zaten sevilseydim birilerine gerekli olurdum. Dün gece öylece bomboş yürüdüğümde kapısına vardığım biri olurdu, eğer sevilseydim.
Her şeyi boşverdim. Günümü uyuyarak kapattım.
Diğer günler de birbirini takip etti. Ağlayıp uyuyordum, kalkıyordum tekrar ağlayıp uyuyordum. Bunun böyle gitmeyeceğinin farkındaydım. 12. veya 13. günde otelden çıktım. Artık hangi günde olduğumuzu bile bilmiyordum.
Chanyeol'ün üzerimde bu kadar etkisi olması çok kötü hissettiriyordu. Keşke Sehun'u sevseydim, her şey çok basit olsaydı. Hayatımda yolunda gitmeyen her şey gibi aşk hayatımda boka batmak zorundaydı.
Boşluğa öylece bakıp yine saçma sapan şeyleri düşündüğüm sırada "Neye bakıyorsun öyle?" diye ses duydum. Daldığım yerden ayırdım gözlerimi hemen orda dikilen yabancıya baktım. Büyük ihtimal onu izlediğimi düşünmüştü.
"Üzgünüm." dedim çıkmakta zorlanan sesimle. Zayıf bedenimi başka bir yere sürüklerken, yabancının ayak sesleri de arkamdan duyuluyordu. "Özrünü affetmedim." duymamazlıktan geldim.
"Sana diyorum." dedi kolumdan tutarken. Beni kendine kolaylıkla çevirdi. "Özrünü düzgün dile."
"Size bakmıyordum."
"Yine de kötü hissettim." dedi alayla. "Yapacak bir şey yok." kolumu ondan kurtardığımda "Benimle bir şeyler içersen seni affederim." deyiverdi.
Amacı zaten özür veya ona bakmam değildi. Büyük ihtimal benimle bir şeyler içecekti ardından sevişecektik ve sabaha yok olacaktı. "Tamam." dedim.
Gecemi bir yabancıyla içip, otel odasında sevişerek geçirdim. O üzerimdeyken ben ağladım, Chanyeol'ün öptüğü gözlerimden öptü. Bunu bir yabancının da yapabilmesi daha da berbat hissettirdi. Ben ağladım, yabancı aldırmadı. Öyle seviştik.
Sabaha daha kötü haldeydim. Yabancı yoktu. Param yoktu ve otelde son günümdü. Kafam patlayacak gibiydi, gece çok fazla içmiştik. Geri dönmek zorundaydım. Yapacak bir şeyim yoktu. Dönecektim ve her şeye hiçbir şey olmamış gibi devam edecektim.
Günün akşamında bir kuyumcunun önündeydim. Elim boynumdaki kolyemdeydi, yanaklarımdan yine yaşlar dökülüyordu.
Kolyeyi çıkardım. Bakmadım. Bakarsam geldiğim yolu yürürdüm ve yolun ortasında bu zayıf bedenimle ölür giderdim. Bu kolyeyi Chanyeol aldı, veremem diye düşünecektim ve canımdan olacaktım.
Başım yürüdüğüm, durduğum her yerde zaten dönüyordu. Büyük ihtimal ben ölecektim. Böyle hissediyordum. Bundan da şikayet etmiyordum.
Bayağı bir yüklü miktar karşılığında kolyeyi sattım. Düşündüğümden daha da pahalıydı. Bu parayla bir ülkeyi bile gezerdim. Ama dönecektim ve kaldığım yerden ilerleyecektim.
Öyle de yaptım. Yürüyerek 5 saatte geldiğim yere taksiyle 2 saatte geldim. Paranın hepsini de taksiye verdim. Adam şok oldu ama itiraz etmedi. Çok fazla olduğunu söylediğinde al gitsin dedim, o da aldı.
Gecenin karanlığında evimin kapısını tıkladım. Gerçekten biri dokunsa bayılacak haldeydim. Kapı açıldı, annem öylece baktı. Kapıyı daha geniş açmadı, büyük ihtimal şok geçiriyordu görüntüm karşısında.
"Geç." diyebildi sonunda kapıyı iyiyce açarken. İçeri girer girmez görmeyi istemediğim bir diğer kişi de hemen karşıma dikildi. İşte öleceğim dedim, sonunda öleceğim.
Babam tokatı yüzüme geçirdiğinde düştüm. Gözlerim kapanırken hala yanağımdan yaş süzülüyordu. Gözlerimi bana uyum sağlamayıp, her şeyi dışa vurduğu için lanetledim. Ardından da bilincimin kapanmasına izin verdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
pink hair | chanbaek
Fanfiction"Ayrıldık." dedi. Gözlerim eline kaydı, yüzüğü yoktu. Bir şey demedim. "Kolyeni sattım." dedim. Bir şey demedi, sadece kafasını salladı. "Ve başkasıyla yattım." - 16.09.21