4

1.5K 108 26
                                    

Edward elinde tuttuğu mektuba dikkatini vererek okumaya çalıştı. Lord Sanders tarafından gönderilen mektup Londra'ya vardıklarını bildiriyordu sadece. Edward bu haberle rahatlamıştı. Andrew, yani Lord Sanders ile Oxford'a okuduğu zamanlarda tanışmışlar ve dostlukları bu zamana kadar devam etmişti. Evlerine dönerken dostunun ve sevgili eşinin başına bir şey gelmesini istemezdi. Yüzünde oluşan memnuniyet ifadesiyle mektubu katlayarak zarfının içine koydu ve çalışma masasında ki çekmecelerden birine kaldırdı. Önünde açık duran diğer kâğıtlara döndüğünde kapısı çalındı.

Başını kaldırmadan, "Gel." diye seslendi.

Blake, kapıyı açarak içeri girmiş kapadıktan sonra da geniş adımlarla Edward'ın masasının önünde durmuştu.

-"Otur." diyen Edward başını hala kaldırmamış okuduğu belgeyi anlamaya çalışıyordu.

Sınır köylerden birinde çıkan tartışmanın sonucu da içinde olacak şekilde detaylı bir anlatımı vardı. Derin bir nefes alarak kâğıdı bir kenara bırakarak adamın yüzüne baktı. Blake sandalyeye oturarak bacaklarını ileri doğru uzattı. Edward gibi o da uzun boyluydu ve bazen kapılardan geçerken eğilmek zorunda kalıyordu. Oldukça yapılı olan genç adam sandalyeyi görünmez kılmıştı. Köşeli bir suratı ve buz mavisi gözleriyle oldukça yakışıklı bir erkekti Blake. Kısa siyah saçları rüzgârdan dağılmış gibi karışık bir haldeydi. Yüzünde bir kaç gündür kesmediği belli olan sakalıyla, oldukça da yorgun bakan gözleriyle, Edward'a baktı.

Edward adamını süzerek endişeyle yüzüne baktı. "Yorgun görünüyorsun." dedi sonrada.

-"Birazdan dinlenmek için gideceğim." diyen Blake gözlerini kapadı bir iki saniye.

-"O halde bulduklarını hemen anlat."

Genç adam delici mavi gözlerini açarak Edward'a baktı.

-"Bayan Kathleen Anderson'a, adının bu olduğunu öğrendim, saldıranları gören bir kaç kişi var fakat kim olduklarını ya da neden ona saldırdıklarını bilen yok. Ölüp ölmediğini soranlar oldu."

-"Ölürse çok mu üzüleceklermiş?"

-"Hayır, lordum." diyen Blake sustu.

Söyleyeceklerini kafasında toparlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Aslında duyduklarını efendisine anlatıp anlatmamakta kararsızdı. Genç kadın onun ilgisini oldukça çekmiş gibi duruyordu fakat yine de bir şey saklamak istemiyordu.

-"Kasabadakiler Bayan Anderson'u burada istemiyorlar. Onun İskoç olmadığını söylüyorlar. Uğursuz bir Sassenach ve inanın bana buna benzer birçok isimle birlikte adını anıyorlar. Onun..."

Yine susmuştu Blake. Bunu söylemeyi canı istemiyordu. Çünkü oldukça saçma bir söylentiydi.

-"Evet, devam et!"

Edward'ın sabırsız ses tonu genç adamın efendisinin yüzüne bakmasına sebep olmuştu.

-"Lordum onun, şeytanın dölü olduğunu ve bu yüzden saçlarının sapsarı teninin ölü gibi beyaz olduğunu söylüyorlar. Ve bütün kasaba buna inanmış durumda. Adını söylediğimde istavroz çıkarıp etrafında dönenler bile oldu."

Edward derin bir nefes alarak alnını eline yasladı. Yukarıda ki odalardan birinde iki gündür bilinçsizce yatan genç kadın, kasabalıların söylediklerinin aksine oldukça kanlı canlı duruyordu. Onu ölümün ucundan çekip kurtardığına inanmak istiyordu Edward. Fakat hala uyuyan kadın inancını yavaşça çökertiyordu.

-"Oldukça saçma bir söylenti. Kendi söylediklerine inanmış gibi duruyorlar. Onlarla daha fazla konuşmak anlamsız.."

İşaret parmağıyla alnına vururken ne yapması gerektiğini düşünüyordu.

KALBİMDEKİ SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin