bir ay olmuştu.bir aydır hyunjin yaşamıyordu. sevdiği çocuğun kokusu olmadan, ona sarılamadan geçirdiği her gün delirmesine sebep oluyordu. güzelini fark edememişti. ona zaman vermek istemişti. kendini ve kafasını toparlamak için zaman vermek istemişti ama bebeğinin uğraştığı şeyleri gördüğünde beyninden vurulmuş gibiydi.
kendisi yüzünden tüm okul ona zorbalık etmiş ve kendinden nefret ettirmişti. seungmin'in minik kalbi bunlara dayanamamıştı. bu kadar fazla nefreti kaldıramamıştı. hyunjin'in gözlerinden tuttuğu yaşlar teker teker akarken yatağına baktı. burada güzeliyle uyuduğu zamanları, huzurla uyuyuşunu izlediği zamanları unutamıyordu. bebeği başını omzuna yasladığında ve uyuyakaldığında hyunjin onu izliyordu. en güzel manzarasından mahrum kalmıştı.
seungmin intihar etmişti. ve hyunjin onu görmemişti. güzeli, artık gitmişti. birlikte her zaman gittikleri, şehre biraz uzak kayalıklarda hayatına son vermişti. hyunjin aldığı haber ile titreyen bacakları ile oraya gitmişti. bebeğinin morarmaya başlamış soluk yüzünü gördüğünde eli ayağı titremiş ve olduğu yere çökmüştü. dizleri onu taşıyamamıştı.
sevdiği adam gözlerinin önünde, ölü bir haldeydi. seungmin intihar ederken bile kimse onu görmemişti. annesi ertesi gün seungmin'in ona bıraktığı mektubu bulup polise gitmiş ve oğlunun cesedini bulmuştu.
herkes giderken hyunjin kaldığı şok ile orada oturuyordu. hıçkırarak ağlamaya başladığında geç kaldığı için ellerini defalarca kez kayalıklara vurup kanatmıştı. biraz daha devam etse, ellerini parçalayabilirdi de. "neden yaptın meleğim? neden benden gitmeyi istedin?"
ağlayarak yakınırken sabah olmuştu. hyunjin zorlukla yukarı çıktığında seungmin'in telefonunu gördü. eline alıp bildiği şifreyi girdi ve ona gelen son mesajı gördü. şaşkınlıkla gelen fotoğrafa ve mesaja bakmıştı. gözleri açılırken diğer mesajlara göz attı. hyunjin yutkunamadığını hissetti. onun küçük bebeği, onsuzken nelerle baş etmeye çalışmıştı? onlarca mesaj vardı ve herkes her gün yazıp onunla dalga geçmişti.
hyunjin sinirle gerilirken telefonu biraz daha karıştırdı. notlarına yazdıklarını gördüğünde kafasını duvarlara vurmak istemişti.
hyunjin.. seni çok özledim yemin ederim. şu an bir mesajına bile o kadar çok muhtacım ki. yanımda olmana çok ihtiyacım var. ne yaparsan yap, sana çok aşığım. sana deli gibi aşığım hyunjin ve ben hayatım boyunca bir tek seni sevdim. gerçekten beni bırakıp gittiğini anladığımda, her şey için çok geçti. çok kötüyüm, gerçekten kendimden nefret ediyorum. herkes her gün iğrenç şeyler yazıyor hyunjin. canım yanıyor, canım çok yanıyor. ben nefret edilenim değil mi? acınası bir haldeyim. tek başımayım. kimsenin umrunda değilim ve artık sende yanımda değilsin. her gün bu odada kendimi sorguluyorum. uyuyamıyorum çünkü kabus görüp duruyorum. uyumaktan korkuyorum. sensizlikten korkuyorum. bunları hiç görmeyeceğini de biliyorum ama kendimi kandırıyorum işte. keşke bir kez gelip bana sarılsaydın. kollarının arasındayken tüm dertlerim yok olurdu. saçlarımı okşadığında her hücremde mutluluğu hissederdim. bana gülümseyerek baktığında, kahkaha attığında dünyanın en şanslı insanı ben olurdum. sen bir sanat eserisin hyunjin. her bir parçan özenle yaratılmış. sana daha çok doymak isterdim. daha çok yanında olmak isterdim. ama artık beni sevmiyorsun. sana olan sinirimle kovduktan sonra, bir daha hiç seni görmedim. beni bıraktığını biliyorum. bunu artık kabulleniyorum. ama buna dayanamıyorum sevgilim. canım çok yanıyor, kalbim bunları daha fazla kaldıramıyor. bu acıyı tek başıma sırtlanamayacak kadar zayıfım. özür dilerim sevgilim. her şey için özür dilerim. seni çok sevdiğim için de özür dilerim. ben gidiyorum. umarım hep mutlu olursun ve aşık olduğum yüzün her zaman gülümser.
hyunjin yutkundu ve notu defalarca kez okudu. biricik bebeğini kaybetmişti. kendi aptallığı yüzünden kaybetmişti. biri hyunjin'in hesabını çalmıştı. ikisini dışarıda gördüğü için böyle bir şey yapmıştı ve hyunjin bunu gördüğünde her şey için çok geçti.
bebeğine zaman tanımak ve sinirinin geçmesini beklemek istemişti. ama bebeğinin uğraştığı şeyleri bilmiyordu. o sinirle okula gitmiş ve seungmin'e mesaj yazanları tek tek bulmuştu. hepsinin hakkında soruşturma başlatmıştı.
ama şimdi hyunjin tekti. alışamıyordu onsuzluğa. seungmin ile bu evde geçirdiği zamanlar aklında dolanıyordu. evin her bir köşesinde seungmin'in kahkahası yankılanıyordu. sevdiği adam artık toprağın altındaydı ve hyunjin için bu katlanılamazdı.
bakışları yanındaki kkami'ye döndü. kenarda oturmuş üzgünce kendisine bakıyordu. "sende onun yokluğunu hissediyorsun, değil mi oğlum? seni tek bırakacağım için özür dilerim ama baban için güzelce yaşa, olur mu?"
kkami'nin başına bir öpücük kondurdu ve kkami ağlar gibi kısık bir sesle karşılık verdi. hyunjin ufak bir not yazıp boynuna astı. minho hyunguna mesaj atıp anahtarın yerini söylemiş ve kkami'ye bakmasını istemişti.
yavaş adımlarla odasından ve evinden çıkıp kayalığa gitti. kayalığa geldiğinde tepeye çıktı. bir süre oturup sevgilisiyle burada geçirdiği zamanları düşündü. burada ona onunla yaşamak ve hayatını onunla birleştirmek istediğini söylemişti. gözlerinden yaşlar akarken aşağı baktı. "bebeğim, sensizliğe dayanamıyorum. sen olmadan nasıl yaşarım ben? sen olmadan nasıl mutlu olabilirim? sende beni affet sevgilim. bu dünyada değil ama diğer dünyada hayatımı seninle birleştirmek istiyorum."
hyunjin denize baktı ve derin bir nefes verdi. korkmamalıydı. sevgilisine gidiyordu. minik bebeğinin onu beklediğini düşünerek kendini suya bırakmıştı. paniklese bile su yutmayı bekledi ve yüzüne gelen sarı saçlarına baktı. seungmin'in sevdiği saçlarına. gözleri kapanırken gülümsemişti. güzeline gidiyordu ve güzeli yine onun saçlarını sevecekti.
//
"nasıl oldu bu? ikisi de mutlu olacak derken, onların düğünlerine gidecekken nasıl ikisini de toprağa verdik?" changbin dolu gözleriyle konuşurken yan yana olan iki mezarlığa bakıyorlardı. "en büyük hatayı biz yaptık. seungmin'i tek bıraktık. kafasını toplasın derken, onu tamamen yalnız bıraktık. eğer seungmin'i görseydik ve tek bırakmasaydık, şimdi ikisi de toprağın altında olmazdı."
chan konuşunca diğerleri başını salladı. felix iki mezarın kenarında hıçkırarak ağlıyordu. chan yanına gidip omuzlarına sarıldı ve sevgilisini kendine çekti. felix başını chan'ın göğsüne yaslarken ağlamaya devam ediyordu. jeongin de kenarda sessizce ağlıyordu. ikisini de bu halde görmek istemezdi. başta iddiaya girseler ve kavga etseler de, seungmin en yakın arkadaşıydı ve onun mutluluğunu isterdi.
minho da kenarda ikilinin mezarına bakarken gözlerinden bir damla yaş kaçmıştı. biri onun kardeşi, diğeri onun biricik ufak kuzeniydi. onları korumak isterken, bunu başaramamıştı ve ikisini de kaybetmişti.
herkes berbat bir halde iki mezarın önünde dikiliyordu. hiç biri bunun olmasını istemezken, koskoca mezarlığı sadece felix'in hıçkırıkları dolduruyordu.
•
bes dakikaya mutlu sonu aticam bekleyin ve buralari cok ozleycegim.. sakin bnim gibi aglamayin tm? aglarsiniz da ben buradym sarilirim size kocamn🖤
ve dun gece internetm bitti bu son iki bolumu atamadm ozur🤧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
philosophy teacher
Fanfictionhyunmin • jeongin var mısın iddiasına? seungmin varım jeongin ödül yok seungmin ödül hwang ve benim olacak • yari texting+yari duz yazi