Merhaba! Nasılsınız bebeklerim?
Heyecanlı gidiyor değil mi?
Oy ve yorum unutmayın lütfen !
Iyi okumalar ♡
Hepimiz hastanenin o kokusunun farkındayızdır. Küçükken nefret ettiğimiz o koku büyüdükçe bize normal gelmeye başlar ve artık önemsiz olurdu. Bizler birkaç saate dayanamazken orada çalışanlar veya orada olmak zorunda kalanlar için alışıldık bir koku olmaya başlar. Jungkook hastaneye gelmeyi hiç sevmezdi. Hasta olsa bile evde yatarak geçirir ya da doktoru eve getirirdi. Hastane onu bunaltıyordu. Küçükken ağlayarak geldiği yer travma gibi kalmıştı anılarında, çekiniyordu. Çocukların bağırışı geliyordu hastane diyince. Şimdi ise daha iyi anlıyordu buranın neresi olduğunu. Hastane sadece sağlık kurumu değildi artık ona göre. Bir umut kapısıydı. Içeride yatan kişilerin yakınları tarafından onları yeniden canlı ve iyi görebilmek adına umutlar beslediği, her şeyin paylaşıldığı bir yerdi. Jungkook gözlerini hastanede gezdirdi. Ne acılar görmüştü, ne mutluluklar bu duvarlar değil mi? Her şeye şahit olan, dili olmayan canı olmayan bu duvarlar çaresiz insanları ağırlamış, çare aramış insanların yeriydi. Jungkook kafasını elleri arasına aldı. Şimdi o insanlardan birisi olmak canını çok yakıyordu. Yüzünde en ufak üzülme duygusu yokken içinde fırtınalar kopuyordu. Sessiz çığlıkları bir o duyuyordu. Telefon kapandıktan sonra kendini toplayamamış zorla açıklamıştı kendini Taehyunga. Daha sonra Taehyung onu hastaneye götürmüş ve Jiminin ne durumda olduğunu öğrenmişlerdi. Müdahaleyi yaptıklarını şimdi yoğun bakımda olduğunu söylemişlerdi. Taehyung ve Seo onunla biraz kaldıktan sonra gitmek zorunda kalmışlardı. Jungkook tek başına bekliyordu Jimini. Haber verse gelecek kimsesi olmadığını biliyordu. Sadece Namjoonu aramıştı. En yakın dostunun haberi olsun istedi en azından. Çünkü gözünü açtığında etrafında birisini görmek ister diye düşündü. Kendisini önemsiz birisi olduğunu düşünmesini istememişti.
(An ince ve naif ruhlu çocuğum.. ne güzel dusunuyo.) Odasının tam karşısına oturmuş saatler önce çıkan ve bir daha kimsenin girmediği, açmadığı kapıya bakıyordu. Girmek yasaktı. Jungkook üzülmüştü hem de çok... dün karşısında olan adam şimdi içeride canıyla savaşıyordu. Hayat ne belirsiz bir oyundu... Jungkook içinden dualar ediyor tanrıya yalvarıyordu. Jimine bir şey olsun istemiyordu. Ona bu kadar bağlanmışken gitmesini istemiyordu. Jungkook endişeliydi. Jimin bir daha gözünü açmazsa diye içi içini yiyordu. Her gün inatlaştığı, sevdiği adamı kaybetmek istemiyordu. Daha elini tutamamıştı. Sevgilim diyerek öpmeye doyamamıştı. Jungkook güzel hayaller kurarken yanağından bir damla düştü. " Uyanırsın değil mi Jimin? Daha ateşime gelemedin sen. Ben yakmadan gidemezsin bu dünyadan. Tekrardan gel de kaybolayım o güzel gözlerinde. " Jungkook öylece konuşuyordu kendi kendine. Anlatacak kimsesi yoktu. Her şeyniyi anlattığı iki insan vardı. Biri içeride öylece yatıyor diğeri ise kafesini işletiyordu (Hoseoktan bahsediyor) Jungkook Jimine karşı hissettiği duyguları kendine bile itiraf adamamışken ona söylemişti. Içinde her zaman onu beğendiğine dair kararlar verirdi. Jimin dikkat çekici bir adamdı. Jungkook onu ve tarzını severdi. Ancak tanıdıkça onu da sevmeyi öğrenmişti. Jiminin serseri ve vurdumduymaz kimliği altında yatan anlayışlı ve mantıklı kişiliğine aşık olmuştu. Aslında Jungkook için bunlar bahaneydi. Sevmenin şartı olmazdı ki. Seviyordu işte. Onun gülmesini, ilgili olmasını... Jungkook buna başta hoşlantı dese de zaman ilerledikçe içindeki hayranlık ve yakınlaşmalar aşka dönmüştü. Jimin kalbini etkisi altına almış ve orada taht kurmuştu. Jungkook bundan çekinmişti. Bir erkeğe ve en önemlisi Jimine karşı bir şeyler hissetmesi zordu ancak Jiminin de onunla ilgilenmesi onun umutlu olmasını sağlamış ve yüzüne duygularını söyleme cesareti vermişti. Ansızın, kendinden kararlı ve alacağına kesin gözle bakmıştı. Jimin istiyor muydu? Onu isterdi değil mi? Jungkook gözlerini sildi.
"Jimin eğer istemezsen vazgeçerim... sevme dersen sevmem. Yeter ki uyan. Ne olur uyan. Buna ihtiyacım var.. "
Jungkook bunları derken ona uzatılan su şişesine baktı. Uzatana bakmak için kafasını kaldırdı. Genç bir hemşireydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inheritor Jikook/kookmin
FanfictionJeon Jungkook 'un dedesi tüm mirasını evlatlık çocuğu Park Jimine bırakır. Yıllar sonra ortaya çıkan çıkan çocuk, Jeon ailesinde şüphe uyandırır. Ve veliaht Jeon Jungkook,Jimini mirastan men etmek için binbir çabaya düşer. Bir süre sonra ise ikisi d...