Eski araba karlı yolda dikkatlice ilerliyor, kıyamayacağını bildiği için Noah, arkada az sonra ölüme terk edileceğini bilmeden neşeli sesler çıkaran bebeği yok saymaya çalışıyordu. Hep gülerdi o, hep neşeli bir çocuk olmuştu.
"Dur burada Noah"
Noah Stilinski'nin babası emir verdiğinde araba neredeyse gıcırdayarak durdu. Jake Stilinski bebeği kucağına aldığında Noah dolan gözlerini sildi. Onun yüzündendi, bunun canice olduğunu bilincindeydi fakat babasına itaat etmekten başka bir şey yapamıyordu.
Jake, daha süt kokan bebeği kalın kıyafetleriyle yere bıraktı ve sıkıca battaniyeye sardı.
Claudia evde öldüğünü şimdiden kabullendiği bebeği için ölüyordu. Noah, babası zayıflığını anlamasın diye içten içe döküyordu gözlerini. Bebek ise bembeyaz tenini kızartan soğuğa rağmen gülüyor, büyükbabasına sarılmaya çalışıyordu.
Jake torununun alnına bir öpücük bırakıp ayağa kalktı ve arabaya bindi.
"İlerle, burada yaşama şansı daha çok"
Noah kafasını salladı ama hareket etmeyip ağzını araladı. "Arabayı buraya bırakalım. Gören biri muhakkak olur. Buradan gitmemizi zorlaştıracak" dedi. Jake ise ona hak verme zorunluluğu hissetti. Dünya sanıldığının aksine güllük gülistanlık değil, tüm canlılar için çok tehlikeliydi.
Bebeği arabaya koyduklarında onun neşeli mırıltılarını yok sayarak yürümeye başladılar. Birde kağıt bıraktılar direksiyonun üzerine.
Yaşadıklarımız bizi öyle bir noktaya getirdi ki artık bu küçük bebeği koruyabileceğimi bile sanmıyorum. Halbuki bir bebeği korumak ne kadar zor olabilir ki değil mi? Ama onun mermilerin önünde öldüğünü görmek istemiyorum. Belki de korkağın tekiyim ama yapmak zorundayız.
Onun ismi Mieczslaw.
Noah kendisinin ve eşinin ismini de yazıp iki aylık bebeğini arkasında bıraktı.
Onlar kalbindeki büyük boşlukla yürürken Hale malikhanesinde hararetli bir tartışma vardı. Her dolunayda olduğu gibi Talia evinin etrafını kontrol etmek adına dışarı çıkacakken eşi Robert, kendisininde geleceğini söylüyordu.
"Laura bakar ona. Yalnız çıkmanı sevmiyorum"
"O daha sekiz yaşında Robert, birazdan döneceğim zaten"
Robert tüm itirazları reddederek montunu giydi ve Talia ile dışarı çıktı. Eşi iki küçük çocuğu evde bıraktıklarından yakınırken Robert karısını yalnız bırakmadığı için gayet memnundu.
"Şu tarafa gideceğim, diğer tarafa bak"
Onlar ayrılmak adına adımlar atarken Talia'nın kulağına bir bebek sesi geldi. Robert'e seslenip o tarafa yöneldiler. Bu güzel kokulu bebeği bulmak için tüm sesler kesildi sanki. Kurt ulumaları birden kesildi, rüzgar kulaklara uğramayı kesti. Aynı zaman içerisinde Talia mavi cipi gördü.
"Robert şuna bak"
Koşarak cipin kapağını açtı ve içinde battaniyeden kurtulmak için ayağını koltuğa vurup bir yandan da işaret parmağını dişleyen bebeği gördü. İlk dikkatini çeken o kocaman kahverengi gözleri oldu.
"Robert şuna bak! Ne kadar tatlı"
Talia bebeği kucağına alırken kokusunu içine çekti. Cennet gibi kokuyordu bu küçük çocuk. Bir o kadar saf, bir o kadar temiz...
"Burada bir not var" dedi Robert direksiyondaki kağıdı alırken. Talia ise bebeği ısıtmakla meşguldü. "Hangi cani insan bu küçük bebeği bu soğukta bırakır?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Varmış Bir Yokmuş
FanficGecenin geç saatlerinde birinde Noah, bebeğini korumak için bir ormana bırakmak zorunda kalır. İçten içe oğlunun kurtlara yem olmasından korksa da Dünya iyi bir yer değildir onlar için. Fakat Noah nerden bilebilirdi ki kurtların lideri minik bebeğe...