"Sevgilim olur musun?"
"Her sabah güne seninle başlamaya, her hafta seninle çiçek taksi izlemeye, senin plaklarını dinlerken dans etmeye, işkembe içerken yaptığımız saçma konuşmalar için heyecanlanmaya devam etmek istiyorum... Biliyorum, belki de bu teklif için çok geç kaldım ama... Ben seni beklemeye hazırım.
Hani sen demiştin ya, iyi bir gözlemcisin diye. O gözlemcilikle ilgili değil, baktığım kişinin sen olmasıyla ilgili. Ben çok düşündüm... Seni çok düşündüm. Düşündükçe de delirir gibi oldum. Ada, ben senden çok hoşlanıyorum."
Teklifi alan kız duydukları karşısında ne hissedeceğini bilemezken, bulundukları yerde Osman'ın müthiş itirafını duyanlar alkışlamaya başlamıştı.
Çocuk büyük bir merak ve tedirginlikle kıza bakarken, Ada birkaç haftadır zihnini yoran düşüncelerine nokta koydu. Yaşadığı şok, sesli olarak bir tepki verdiremeyecek kadar çoktu. Şu an, hemen bu anda, etrafındaki tüm sesler kesildi ve halüsinasyonları durdu.
Uzaktan, çok uzaktan babası ve annesini duydu... İki sene öncesine kadar duyduğu tüm sevgi cümleleri kulağında çınlandı. Nasıl cevap vereceğini kafasında kurmaya çalışıyordu Ada, lakin, düşüncelerini dışa vuramayacağını fark etmişti.
Osman'a güzel bir gülümsemeyle karşılık verdi. Teklifi kabul ettiğini belirtmek için başını salladı.
"Gerçekten mi?" diye sordu kaşları şaşkınlıktan yukarı kalkmış ve gözleri kocaman olmuş çocuk. Ada "Gerçekten." diye fısıldayabildi sadece.
Önce uzun bir sarılma gerçekleşti aralarında, Ada artık etrafındaki seslere duyarlıydı, insanların tebrik ve alkışlamalarına karşı sadece gözlerini kapatıp kendini anın güzelliğine bıraktı.
Osman, bir eli Ada'nın belinde, diğeri de yanağını okşarken hayatında en çok bu anda gülümsediğini düşündü. "Teşekkür ederim." dedi Ada'nın alnına bir öpücük kondururken.
Ada, hiç bu kadar evde hissetmemişti.
Sabah olana kadar dün gecenin bir rüya olmasından da korkmuştu ayrıca. Müzik çalarıyla tüm gece şarkı dinlemiş, Osman'ı düşünmüş ve öyle uyuyabilmişti. Sabah heyecandan ne yapacağını bilememişti ve onun bu utangaç hâlleri Osman'ın kalbinin çok hızlı atmasına neden oluyordu.
El ele sokaklardan geçen yeni çift, okulu kırma kararı almıştı. Osman üstünü bastıra bastıra tek bir cümleyle Ada'yı ikna etmişti: "Sadece ikimize ait bir günümüz olsun."
"Nereye gideceğiz?" diye sordu Ada, sevgilisine bakarak. Zihni bomboştu, tüm düşünme işini Osman'a bırakmış gibiydi.
Osman ise yerinde durdu, kızın güzelliğini içine çeker gibi baktı hayranlıkla. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi, boşta olan eliyle cebinden fındık çıkarıp Ada'ya yedirdi. "Önce karnını doyuracağız, hanımefendi." dedi.
Ada o an, Osman'ın da onun kadar tecrübesiz olduğunu hissetti. İkisi için de bir ilkti bu, ikisi de bir şeyleri batırmamaya çalışıyor gibiydi. Bu hissiyat onu rahatlattı.
Beraber tanıdık bir çorbacının önünden geçerlerken Ada gülmeye başladı.
"İnsanlar ilk randevularında işkembe içmez bence..." dedi gülmeye devam ederken. Osman bir yanındaki güzel kıza bir de çorbacıya baktı. Aklına tüküreyim oğlum, aklına tüküreyim Osman dedi ona içinden bir ses.
"Ben ne yaptığımı biliyor muyum ki Ada? Akıl mı bıraktın sen bende kızım?" diye söylendi çocuksu bir tavırla.
Ada, utangaç ama bir o kadar da heyecanlı bir şekilde ellerini ayırdı ve Osman'ın yanaklarını hafifçe tuttu. Gözleri gözlerine değdiğinde geri çekilecek gibi oldu ama Osman'ın elleri onun beline çoktan gitmişti bile.
Çocuğun bakışları arasında eriyip gideceğini düşündü bir an. "Bana öyle bakma." diyebildi sadece. Çocuk ise bakmaya devam etti. Kafası hafif sağa yattı, sanki nasıl? der gibi.
"Nasıl bakmayayım?" dedi tatlı bir ses tonuyla en sonunda Osman, kızdan bir hareket gelmeyince. Kız bir şey diyemedi, ne diyeceğini bilemedi. Elleri neden Osman'ın yanağında onu da çözememişti zaten.
Aklına gelen ilk şeyi yaptı, Osman'ın dudağına kısa bir öpücük bırakıp hemen ayrıldı. Utançtan hemen önüne dönüp hızlı adımlarla çorbacıya yürümeye başladı. Asıl sen bende kafa bırakmadın, dedi kendi kendine.
Osman kızın yürüyen bedenine arkadan bakakaldı. Beyni olanları hâlâ işlemiş değildi. Bir an kalp krizi geçirdiğini düşündü, bir an önceki hayatında ne kadar iyi bir şey yapmış olabilirim gibi düşüncelere daldı.
Kendine geldiğinde Ada'ya yetişecek kollarını kızın bedenine sardı. Ada bu ani hareketle gülmeye başladı. "Ya..."
"Var mı kızım öyle öpüp de kaçmak?"
Ada sırtını sevgilisinin bedenine yasladı. Çift bu şekilde - her ne kadar zombiye benzeseler de - yürümeye devam ettiler.
Utangaç bakışlar ve gülüşmelerle çorbalarını içtiler, deniz kenarında bir banka oturdular. Sarıldılar, belki de saatlerce.
"Bir günlüğüne de olsa her şeyi unutmak çok iyi geldi." diye fısıldadı Osman kızın saçlarına doğru. Kokusu içine doldukça huzur buluyordu içi. Ada bir şey demedi, hak verdi ama sarıldığı bedenden kafasını kaldırmak istemiyordu.
"Seni her gün görmeye geleceğim, beraber atlatacağız."
Ada'nın gözünden istemeden bir yaş düştü. Beraber...
Her gün, bugün gibi olacaksa biz sonsuza kadar beraber olalım demek istedi ama diyemedi. Sessizliklerinin bu sefer aynı dili konuştuklarını umdu sadece. Söylemek isteyip de söyleyemediği tüm şeyleri kendince iletti Osman'a.
Bu ileti suskunluğunda, Osman'ın beline sarılı kollarında ve Osman'ın kalbine işlenen isminde gizliydi.
Nasıl oldu ben de anlamadım
Bölümün çeyreği falan
birkaç sene önceden kalma...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la vie en rose
Fanfiction❝la vie en rose, Hayata pembe gözlüklerle bakmak anlamına gelir. Edith Piafın en popüler şarkılarından birisidir. Edith Piaf bu şarkısıyla kötü bir dönemin ardından bulduğu aşkı kutlar.❞ •·• Aşk 101 · Osman