%22 • Hayranlık

568 35 18
                                    

"Okula gitmene gerek olmadığını biliyorsun değil mi?" diye sordu Gülay hanım, formasıyla karşısında duran yeğenine.

Ada gülümseyerek başını salladı. "Arkadaşlarıma veda edeceğim." dedi ve çantasını da alıp evden çıktı.

Müzik çalarının kulaklığını toparlayarak merdivenleri inerken mutluydu. Çeteyi bir daha göreceği kesin değildi ama içinden bir ses göreceğini söylüyordu. O da bu sese güvenerek kendini mutlu hissediyordu. 

Apartmanın kapısını açtı. ''Günaydın.'' dedi Osman neşeyle. Ada'nın içi rahatlamıştı. ''Problemi çözdün sanırım?'' diye sordu o da neşeyle. Çocuk başıyla onaylayıp yürümeye başladı. ''Tuncay'ı burada kalmaya ikna etmek için bir sürü kişiyi işinden ettim. Kendi götümü kurtarmak için bir sürü insanın ekmeğiyle oynadım.'' dedi Osman sessizce.

Ada başını ona çevirdi. ''Senin de kendine göre haklı sebeplerin vardı, öyle deme.'' dedi kendinden emin bir şekilde. ''Biraz hızlı gidebilir miyiz? Herkese söylemem gereken bir şey var.'' Osman başını salladı adımlarını hızlandırarak.

''Günaydın millet!'' dedi aynı neşeyle Kerem, ikiliye katılırken. Ardından Eda, Işık ve Sinan da katılmıştı. Kapının önüne geldiklerinde Ada, Osman güvenliğin yanına gitmeden önce ''Arka tarafa geçebilir miyiz, sizinle konuşmam gereken bir şey var.'' dedi hızlıca.

Herkes merakla başını sallarken, Osman güvenliğin yanına gitmekten vazgeçmiş ve Ada'yı takip etmeye karar vermişti.

''Ee, ne oldu? Topladın buraya bizi koyun sürüsü gibi.'' dedi Sinan, umursamaz gözükse de içten içe o da merak etmişti. ''He şey, benim hastane işi vardı ya.'' 

''İptal mi oldu yoksa!'' diye atladı Işık heyecanla. Osman bu söz üstüne sohbete kendini daha çok vermişti. Ada küçük bir tebessümle başını salladı. ''Hayır, aksine erkene alındı.'' dedi sakince. 

Herkes duraksadı, kızın dediklerini sindirmeye çalıştı. ''4 gün sonraya.'' diye de ekledi kız, nefes almalarına bile izin vermeyerek. Işık'ın gülümsemesi solarken kıza sıkıca sarıldı. ''Söz veriyorum, döndüğünde seni görmeye gelecek ilk kişi ben olacağım.'' dedi gözleri dolarken. ''Teşekkür ederim.'' 

Eda da ikisinin sarılma seansına katılırken gülümsedi. Bir şey dememeyi tercih ederken erkekler birbirleriyle bakışıyorlardı. Kerem ve Sinan, bu haber onları fazla etkilemediğinden mütevellit direkt olarak Osman'a bakıyorlardı. 

Kızların sarılma seansı biterken Ada da bakışlarını Osman'a çevirdi. Gözleri çocuğun gözleriyle buluşurken gülümsedi. ''Biz gidelim.'' dedi Eda, diğerlerini oradan çıkarıp ikiliyi yalnız bırakırken. 

''Bir şey demeyecek misin?'' diye sordu Ada, endişelenmeye başlayarak.

Osman başını olumsuz anlamda salladı, kollarını kızın beline sarıp kendine çekerken. Kızın kafasına bir öpücük kondurdu. 

Bu eylemi Ada'nın düşündüğünden daha fazla şey ifade ediyordu. 

Ama bazen, konuşmaktan çok eylemler bile yeterli olmazdı anlatmaya. Bu da o bazenlerden biriydi. Zil sesini duyana kadar bırakmadılar birbirlerini, sonra da sessiz adımlarla sınıflarına dağıldılar. 

Tüm gün böyle geçti. Sessizlikleri konuşuyordu ama konuştukları dil çok farklıydı. Belki de bu yüzden birbirlerini anlamıyorlardı.

Okul çıkışı Osman, Tuncay ile ilgili olan planını gerçekleştirirken Ada da kenardan olanları izliyordu.  Tuncay ve Burcu hoca arabayla ayrıldıklarında çocuğun yanına gitti. ''Şimdi ne olacak?'' diye sordu sabahtan beri gerçekleşen sessizliği bozarak. ''Biraz uğraşacağız.''



''Ama bugün benim doğum günüm.'' diye yakındı Işık diğerlerinin yaptığı plana karşı. Kerem umursamadığını belli ederken Ada ''Kerem insanları neyin mutlu ettiği seni ilgilendirmez. İstersen sen gelme, biz ikimiz gideriz Işık.'' dedi gülümseyerek. ''Ya kızım sen gidiyorsun zaten üç güne, boş ver Burcu hocayı falan.'' dedi Kerem bu sefer de. 

Ada göz devirdi. ''Boş konuşuyorsun sinir hastası.''



Sonuç olarak akşam üçü beraber Burcu hocanın oturma odasında oturuyorlardı. Ada'nın aklı Eda'nın söylediği şeylerde kalmışken sorgulamamayı tercih etmişti. ''İşte biz de hayırlı olsuna geldik.'' dedi Işık, Burcu hoca çay dökerken. 

''Hakikaten mi ya? Yani gidiyorsun. Şehir, hayat değiştiriyorsun. Bir de evleniyorsun üstüne. Biz burada oturup çay mı içeceğiz?'' diye başlayan konuşma içkiye doğru giderken Ada dinlememeyi tercih etti. 

Birkaç dakika sonra diğer üç kadın sarhoş olmaya başlamıştı. Ada onları yüzündeki gülümsemeyle izlerken Eda ''Sen şimdi aşık mı oldun?'' diye sordu. ''Sen nereden biliyorsun?'' cevabını duyunca Ada'nın kaşları çatıldı. ''Nişanlısınız ya.'' dedi hatırlatmak için. 

Eda sorularını sormaya başlarken, Ada beyninin konuşulanları almayacağını fark edip oturduğu tekli koltukta geriye yaslandı. 

''İyi biri mi mesela?''

''Sizin için iyi ne ki?''

''Mesela Eda'ya en kötü diyorlar. Kerem'e de, Sinan'a da, Osman'a ve Ada'ya da. Sizce onlar kötü mü? İyilik demek böyle bir düzene ayak uydurmak demek mi? En doğru en sıradan olan şey iyi midir? Beklentiniz bu mu?'' 

Ada derin bir nefes alıp verdi. Işık sarhoşken de felsefi konuşuyormuş, diye düşündü. ''Sadece gözlerine bakınca dünyayı unutuyor musun mesela?'' diye sordu uzun zaman sonra ilk defa konuşarak. Eda başıyla onayladı. ''Ya da aklını başından alıyor mu? Her konuda.''

''Aklına hayranlık duymak önemli bir şey bence.'' diye fikrini belirtti bu sefer de Işık. ''Mesela Ada, Osman'ı seviyor. O kadar belli ki ona hayranlık duyduğu.'' diye de fikrini tasdik etti. Ada'nın gözleri şaşkınlıkla açılırken ama asla ağzını kapalı tutamıyor diye aklının bir köşesine not aldı.

Eda duyduklarına karşı gülerek ''Eh tabii, düşük IQ yorar adamı.'' dedi.

Burcu hoca yerinde rahatsızca hareket ederken son çare ayağa kalktı.  

''Ben yeni bir şişe açayım o zaman.'' 

Bir günde iki bölüm :)))

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir günde iki bölüm :)))

la vie en roseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin