Ada gözlerini açtı, tavanın ortasından gelen beyaz ışık göz bebeklerine hücum ettiği gibi geri kapattı ama birkaç saniye bekledikten sonra yeniden açabilmek için aradığı gücü kendinde bulabilmişti.
Görüşü netleşirken tanıdık bir kız sesinin "Uyandı!" diye bağırışını duymuştu. Başı sızlıyordu, elleri hafiften titriyordu. Bacaklarını hissetmiyor gibiydi.
Komadan yeni uyanmış gibiydi.
Bakışlarını tavandan çekti ve sesin geldiği yöne çevirdi. "Işık...?" diye fısıldadı şaşkınca. Karşısında ayakta duran genç kızın vücudu ona doğru dönerken gülümsedi kocaman.
"Ah sonunda!" diye endişeli endişeli bağıran teyzesiyle oturur pozisyona gelmek istemişti. Yattığı yerin hemen yanındaki tekli koltukta oturan Osman ayağa kalkıp dik durmasına yardım etti. "Osman?" diye fısıldadı bu sefer de kafası karışık kız.
"Ada..." diye fısıldadı onun gibi çocuk, yüzünde rahatladığını belli eden bir tebessüm oluşmuştu. Eda onları izlerken Osman'ın yüz ifadesini izliyordu yüzündeki sırıtışla.
Ada odada bir göz gezdirdi. Eda, Kerem, Sinan, Işık... ve Osman. Hepsi buradaydı.
Saati kontrole ederken sabah ne oldu, diye sordu kendi kendine. Hafızası silinmiş gibiydi. Gülay Hanım elinde birkaç hap ve bir su şişesi ile odaya giriş yaptı. "Küçük bir kriz olmuş, arkadaşların ilaç vermişler. Osman bey oğlum da seni eve getirdi.'' Ada ilaçlarını içmeye başladı. Gülay Hanım içten içe endişeliydi, yaşadığı kriz küçük değildi zira. Suyu zorla yutan kız için randevu almıştı çoktan.
O uyanmadan önce arkadaşlarına teşekkür etmişti. Eğer Ada orada yalnız olsa neler olabilirdi düşünmek bile istemiyordu. Hepsi de mütevazı ama buruk bir şekilde kabul ettiler bu teşekkürü. Şimdi sıra Ada'ya kötü haberi vermekteydi, ki bunu hiçbiri yapmak istemiyordu.
''Sinan, sana ne oldu?'' diye sordu kız elindeki şişeyi, önünde duran masaya bıraktıktan sonra. Sinan omuz silkerek hafif bir grip, dedi. Ada çocuğun hastalığı da umursamamasına güldü, artık alışmıştı bu salak çocuğa.
''Ben sizi yalnız bırakayım, yemek hazır olunca çağırırım.'' diyerek odayı terk etti Gülay Hanım odayı. Odadaki herkes ona gülümsedi. Osman yanında oturan sarışın kıza sakin sesiyle sordu: ''Klasik müzik ister misin?'' Ada bakışlarını teyzesinin çıktığı kapıdan çekip gramofona çevirdi. ''Olur.'' diye fısıldadı çocuğun yeşil gözlerine gözleriyle gülümserken.
Osman, kızın cevabı üzerine kalkıp plakların olduğu yere gitti. Bir tanesini seçip gramofonu ayarladı ve çalan piyano sesleriyle az önce oturduğu koltuğa geri döndü. ''Bethoven?'' diye sorguladı tanıdık gelen besteyle. ''Üstünde ay ışığı yazıyordu.''
''Bestenin adı Ay Işığı.'' diye tamamladı onu kız. Onları izleyen dörtlüye döndüklerinde Eda ve Kerem bakıştılar. Söylemeye hazır olduklarının işaretiydi bu. ''Ada hani sen bugün Burcu izinli demiştin ya...'' diye başladı cümlesine Eda. ''Mhm?''
''Şey... bugün nişan günüymüş.''
Ada şaşkınca kızı tamamlayan Kerem'e döndü. ''Sıçtık anlayacağın.'' dedi Sinan arkasına yaslanarak. Odadaki herkes, Ada hariç, onu başıyla onayladı. Ada o an şoka girmişti duyduklarından mütevellit. ''Yok artık ya...'' dedi kendi kendine. ''Yemekten sonra Sinan'larda bir şeyler düşüneceğiz o zaman?''
Işık onu duymadığından dolayı bu fikri sundu. ''Teyzem beni bırakmaz.'' dedi bu sefer sesini biraz yükselterek. Osman ''Bırakır.'' deyip içeriden onlara seslenen Gülay Hanımın yanına gitti. ''Gel ben sana yardım edeyim.'' Işık kızın koluna girip mutfağa götürürken gelen leziz yemek kokusu karşısında çete tüm sorunlarını unutup gülümsedi. Eda yemeyecekti ama yine de oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la vie en rose
Fanfiction❝la vie en rose, Hayata pembe gözlüklerle bakmak anlamına gelir. Edith Piafın en popüler şarkılarından birisidir. Edith Piaf bu şarkısıyla kötü bir dönemin ardından bulduğu aşkı kutlar.❞ •·• Aşk 101 · Osman