bölüm 29: dedikodu.

2.3K 180 169
                                    

"Dün gece neler olduğu çok az hatırlıyorum," Dedi Yağız kendini koltuğa atarken. Ben masada oturmuş kahvaltı ediyordum, evden bir hışımla çıkınca buna vaktim olmamıştı. Göz ucuyla ona baktım. "Seni Leya'yla cennette yedi dakika için kilere kilitlediler." Dedim derin bir nefes verip.

"Kim dedi onu? Cennette yedi dakikayı yani?" Diye sordu koltukta dikleşirken. "Ben." Dedim, gülümseyerek. Kaşları havalanırken sinirle ayağa kalktı. "Sen beni sarhoş halimle onun yanına nasıl gönderirsin? Ya, yanlış bir şey söylediysem?"

Omuz silktim, gayet rahat bir şekilde. "İşimize yarar. Sen bu kızın eski sevgilisi değil misin, bu kız hâlâ sana aşık, değil mi? Öyle. Senin en ufak bi' hareketin her şeyi düzeltir."

Yağız birkaç saniye bir şey demeden yüzüme baktı. "Leya hâlâ beni seviyor mu?" Kaşlarımı çatarak kafamı salladım, "Bilmiyor muydun, yoksa? Günlüğünde sana nasıl hâlâ aşık olduğunu anlatmaktan başka hiçbir şey yazmamış. Tabii bundan nefret ediyor ama düzelir."

"Ben de günlüğü okuyabilir miyim?"

"Çantamda." Dedim. Günlüğü koltuğun üzerindeki çantamdan alıp karşıma oturdu. Birkaç saniye sayfaları hızla geçti okumadan ardından bana baktı. Boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.

"Leya'yı sizden saklamamıştım aslında. Yani en başında öyle değildi. Leya, bunu insanların bilmesini istemedi, kasabaya yeni taşınmıştı ve her şey onun için yeniydi. Sonra bir gün kafede Çağan ile karşılaştık, kesinlikle tesadüftü. Bu sayede o da öğrenmiş oldu. Bir hafta sonra okul başladı, size söylemek, artık onu da bizden biri yapmak için gün sayıyordum,"

"Hiçbir şey tahmin ettiğim gibi gitmedi. Gelir gelmez ben ona Kasırga'yı o kadar anlatmış olduğum hâlde, gidip Mavi Ay'a girdi. Burslu olduğu için orada olması gerektiğini söyledi. Ben onu burslu olarak ayrıştırmadığım hâlde, o kendini ayrıştırdı. Sonra aynısını ben yaptım. Her karşılaşmada, burslu olduklarını yüzlerine vurmak için elimden geleni yaptım. Ama Leya gerçekten hiç burslu olmadı."

Yağız'ın uzun uzun konuşmalarını dinlemeyeli uzun zaman olmuş gibiydi. "Leya'nın üvey babası, okulun diğer ortağı. Gizli tutulması isteniyor ama. Leya, üvey babasının parasını istemeyip, kendini burslu olarak okula soktu." Dedi.

Gözlerim yuvalarından çıkarcasına büyümüştü. "Ne diyorsun, sen?" Yağız dudaklarını birbirine bastırdı. "Zaten babalarımız sayesinde tanıştık, yani Leya'nın üvey babası ama babası işte." Dedi.

Ellerimi saçlarımdan geçirirken güldüm. "İnanamıyorum ya, bunca zaman bize burslu, zalim kızı oynadı. Bursluyuz diye bizi ayrıştırıyorsunuz diyip durdu." Dedim. "Duyduğun gibi işte. Sonra bir gece kavga ettik. Madem burslusun, burslu olmak, Mavi Ay'dan biri olmak istiyorsun o zaman benimle birlikte olamazsın dedim. Ayrıldık,"

"Çağan'ın gruptan çıktığı gün." Dedim. Kaşları çatıldı, "Evet." Dedi. "Defterde yazıyor," Dedim anlaması için. Yavaşça kafasını salladı.

"Yağız, peki sen?" Diye sordum. "Sen hâlâ Leya'yı seviyor musun?" Bakışları yumuşadı ama sadece bakışları. Çenesi gerildi. "Hiç aşık oldun mu, Tuana?" Böyle bu soruyu beklemiyordum. "Ben... Bilmiyorum." Dedim. Kafasını salladı. Soruma cevap vermemişti.

"Olaylar, olaylar." Diyerek içeri girdi Ülkü. Yeni kestiği saçları artık kafasına göre savuramasa da sanki savuruyormuş gibi yaptı. "Ne dedikodusu getirdin, acaba?" Diye sordu Yağız, az önceki durgunluğunu anında bırakıp. "Çağan'ın kiminle kavga ettiğini buldum, daha doğrusu onu dövsün diye yalvardığı kişiyi," Dedi ve kahkaha atarak bir sandalye çekip oturdu.

Yağız ile ben önce birbirimize ardından Ülkü'ye baktık. İçeri giren Mert ve Deniz de nefes nefese oturdular. "Ülkü de dedikodu varmış, mesaj attı geldik," Dediler aynı anda. Kaşlarımı kaldırarak Ülkü'ye döndüm 'artık anlat' der gibi.

Lise Günlükleri ft. Tozkoparan İskender.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin