⤲halsey,
you should be sad."Buraya bakın!" Ülkü'nün sanki peşinden bir seri katil geliyormuş gibi koşarak gelmesiyle hepimiz ona döndük. Yeni hazırladığım gönderiyi kimse görmemeliydi, bu yüzde yanıma oturmasıyla telefonumun ekranını kapattım. "Dün Çağan feci şekilde dayak yemiş olmalı. Yüzünü gördünüz mü, berbat halde."
"Hak etmiştir. Birinin bunu yapması gerekiyordu." Dedi Yağız. "Kim dövdü, acaba? Hem neden kavgayı görmedik, çok saçma. O kadar saat okuldaydık..." Onlara dünü söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmıştım. Bir şekilde öğreneceklerdi ve kıyamet kopacaktı ama ben yine de Tuana'lık yaparak, bunu erteledim ve başkaları ile uğraşmaya karar verdim.
"Okulda olduğu ne belli?" Dedim umursamazca. "Ben gidiyorum," Diyerek ayağa kalktım. Telefonumu da elime alıp gidecekken bahçeye çıkan arkadaşları görmem ile sinir kat sayım yükselmişti. Mavi Ay. "Kanka otursaydın, belki kavga çıkar." Dedi Yağız göz kıprarak. "Emin ol, bunu çok isterdim ama babam bugün okula gelecek." Dedim. Elini şıklattı. "Doğru, benim de."
"Amcam zaten okulda," Dedi Ülkü. "Bugün velim rolüne girecek." Dedi Yağız da bu kez. "Zaten senin velin."
"Ülkü, biraz daha konuşursan tüm kıyafetlerini yakarım."
Giriş kapısına ilerleyip, Mavi Ay'ı özellikle Çağan'ı görmezden gelmeyi umuyordum. Bugün nedense her şey benim aleyhime oluyormuş gibiydi. Çağan bana seslendiğinde durdum, "Tuana." Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Tam bahçenin ortasındaydık ve bizim masadan sadece birkaç adım uzaktaydım.
Bana biraz yaklaştı. Hâlâ konuşmasını bekliyordum. "Dün için teşekkür ederim," Dediğinde olduğum yerde öylece kalmıştım. Sanki bilerek yapıyormuş gibi yüksek sesle konuşuyordu. Şimdiden duyan herkes fısıltıyla konuşmaya başlamıştı. Leya'ya baktı, Leya ona dün giydiğim hırkamı uzattığında Yağız elini masaya vurarak ayağa kalkmıştı bile.
Çağan, Leya'dan aldığı hırkayı bana uzattı. "Hırka için de teşekkür ederim." Sinirim öyle bozulmuştu ki, bir kahkaha attım. Hırkayı elinden sertçe çektim. "Şerefsiz." Dedim gülmeye devam ederken. "Ne hırkası? Dün ne oldu, Tuana?" Ülkü omuzlarından tutup beni kendine çevirmeye çalışırken onu ittirdim.
Herkesin duyacağını bildiğimden konuştum. "Rica ederim, Çağan. Ne de olsa hiçbir arkadaşın seni umursamadığı için, dayak yemiş bir hâlde seni buldum ve yardım ettim. Büyük bir şey bu bence. Genelde nefret ettiğim insanlara yapmam bunu. Kıymetini bil." Dedim. Kaşlarını kaldırıp, rahat bir nefes verdi. "İnsanlık yaptığın için teşekkür ediyorum ben de." Dedi, cümlesinin sonunda gülümseyip.
"Hırkayı keşke getirmeseydin," Dedim. "Senin giydiğin bir şeyi yeniden giyemem, ben. Ama arkadaşlarına verebilirsin, Leya'ya mesela. Onlar çok sever Kasırga'nın eskilerini kullanmayı, değil mi?" Diyerek hırkayı Leya'nın üzerine fırlattım. Ciddi anlamda Çağan'ın yaptığı şey, uzun süredir içimde olan tüm siniri ortaya çıkarmıştı. Şu dakikadan sonra kendimi kontrol edemiyordum.
Leya yüzüne çarpan, ardından yere düşen hırkaya baktı. "Ne saçmalıyorsun, sen?" Omuz silktim. "Anlamadıysan bu benim sorunum, değil." Dedim. "Okulun ilk haftası sana bir şey demiştim, hatırlıyor musun," Diyerek birkaç adım öne geldi ve tam karşıma dikildi. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. "Kıskançlığın yüzünden bu halde olduğunu söylemiştim. Haklıymışım bak, alakam bile yokken üzerime geliyorsun. İnsanların tercihi olmaman da benim sorunum değil."
Leya'ya karşı bir atak yapacak, ona doğru yürüyeceğim sırada, Yağız kolumdan tutup çekti. "Bana uğraşmayacağım demiştin." Dedi. "Hah, sözlerimi tutmayan birine özeneceğim." Dedim Çağan'a bakarak. Gerilen yüz hatları yüzünden, biraz daha kendimden emin hissediyordum. Özgüven her şeydir ve ben şu an kesinlikle buna sahip olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lise Günlükleri ft. Tozkoparan İskender.
FanfictionTakvimler 1 Eylül'ü gösteriyordu. Temrenli Koleji'nin ilk günüydü. Yeni bir sene, iki düşman takım içinde çok daha farklı geçecekti. Sırlar ortaya çıkacak, takımlar dağılacak, yalanlar söylenecek ve hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktı.