Müzik sesinin yüksekliği kulaklarımı, ışığın sürekli değişiyor oluşu gözlerimi rahatsız ederken, bir yandan da Mert'in anlattığı şeyleri anlamaya çalışıyordum. "Bir de demiş ki, ben de seni sevmiyorum. Ama aslında öyle bir şey yokmuş." Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Nasıl yokmuş ya?" Diye sordum. "Evet, aslında çocuk çok seviyor. İşte mafya olduğu için uzak duruyormuş." Boş boş Mert'e baktım.
"Ne mafyası, lan? Film mi, bu?" Diye sordum. "Dizi. Annem izliyor dedim ya, diziyi anlatıyorum sana yarım saattir." Elimi alnıma vurup, Mert'e baktım. "Okul dedikodusu anlatıyorsun, sandım. Ben ne yapayım, diziyi?" Elimdeki bardağı son kez kafama dikip masanın üzerine koydum.
Tam o sırada, bahçe kapısından giren birini buldu gözlerim. Sabahtan beri hissettiğim eksikliği dolduran birini. Kıvırcık saçlarını dağınık bırakmış, içeri girerken de ellerinin arasında geçirmişti, gülerek bir şeyler söylüyordu, yanındakilere. "Gelmişler yine." Dedim. "Bizden önce gelmişlerdi zaten, bahçede takıldılar, görmemişsindir." Dedi Mert.
Balım, anında koşarak onların yanına gitmiş ve bir şeyler söylemişti. İşte o konuşurken Çağan, bize doğru baktı.
Balım bugün burada olmamı sağlayan etkendi. Cezalı olduğumdan ilk gitmeme izin vermeyen babam, sonrasında Balım giderse gidebilirsin demişti. Benim için nefret dolu bir an olsa da, olay çıkarmamıştım. "Bunlar niye size bakıyor?" Diye sordu, Deniz yanımıza gelirken. "Bilmiyorum." Dedim, gözlerimi onlardan ayırmadan.
Çağan, beni baştan aşağı süzdükten sonra gülümsemiş ve arkadaşları ile ortama dahil olmuştu. Derin bir nefes verdim.
Kendini dansa kaptırmış Ülkü'yü görünce yanına Mert'i göndermiştim. Pek ayakta durabiliyormuş gibi gözükmüyordu. Yağız'ın beni kolumdan tutmasıyla irkildim. Ne ara gelmişti, bu? "Doğruluk ve cesaretlik oynuyorlar! Shot cezalı. Biz de girelim," Diyerek beni çekiştirdi. Gözlerimi devirerek peşinden gittim. Bu da hafif sarhoş gibiydi. "Sen sakın bir tane daha shot atmıyorsun." Dedim. "Bir de eve çocuk taşımak ile uğraşamam..."
"Ha-ha. Ben uğraşırım. Sen içme bence." Dedi kahkaha atarken. Yere oturan topluluğun arasına karıştım. Ve o toplulukta, Çağan ile Leya da vardı. Ardından Ülkü de koşara gelip oyuna katılırken, Mert ve Deniz iyi bir şey yaparak izlemeyi tercih etmişti. Yağız ve Ülkü, bir bardak daha içecek durumda değillerdi.
Şişe çevrildi, Yağız ve adını bilmediğim bir çocuğun arasında durdu. "Doğruluk." Dedi Yağız. "En son konuştuğun kızın ismi," Denildiğinde Yağız'ın bayık bakışları ciddileşti. "Bir bardak verin." Söylememe nedeni iki senedir başka biriyle konuşmadığı için miydi yoksa Leya'nın konuştuğu ismi duymasını istememesi miydi? "Saçmalama Yağız, söyle işte. Zaten sarhoşsun." Deniz'in sitemi, Yağız'ın gram umurunda olmamıştı. İçmişti.
Birkaç turdan sonra çevrilen şişe benim ve bir kızın arasında durmuştu. "Doğruluk," Dedim istemsizce. Cesaret diyip milleti öpmek tarzı saçma şeyler yapamazdım. "En son öpüştüğün kişi?" Kaşlarımı kaldırıp, Çağan'a baktım. Nasıl olsa, herkes biliyordu. "Çağan." Dedim. "Ya, ilk kim öptü?" Tanımadığım başka bir kızın sorusuyla ona baktım. Bakışları hoşuma gitmemişti. "Tek soru hakkı var, onu da şişenin ucunun durduğu kişi sorabilir. Oyun kuralı bu, illa yazmamız mı gerekiyor?" Dediğimde gözlerini devirdi.
"Pekâlâ. Bir kez daha," Ülkü neşeyle şişeyi çevirmek için atak yaptı ama beceremedi.
Şişeyi, bana soruyu soran kız bir kez daha çevirdi. Leya ve benim aramda durdu, soruyu soran kişi de bendim. "Cesaret." Dedi meydan okurcasına bir ifadeyle. "Yağız ile cennette yedi dakika," Dedim gülümseyerek. Leya ağzı açık bir şekilde bana baktı. "Bir bar-" Leya'nın lafını bölmüştü Çağan, Leya'ya sessizce bir şeyler söyledi. Ardından Leya kalkarken, Yağız bana bakmış, şaşkın bakışlarının ardından ayağa kalkıp gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lise Günlükleri ft. Tozkoparan İskender.
FanficTakvimler 1 Eylül'ü gösteriyordu. Temrenli Koleji'nin ilk günüydü. Yeni bir sene, iki düşman takım içinde çok daha farklı geçecekti. Sırlar ortaya çıkacak, takımlar dağılacak, yalanlar söylenecek ve hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktı.