"Bu bölümde hassas içerikli sahne bulunmaktadır"
[Bölüm Şarkısı 'Prisoner']
Çünkü kimse ruhunun kâtiline âşık olmazdı.
Küçükken bir yerde iyiler hep kazanır diye duymuştum, okumuş ya da izlemiş de olabilirim hatırlamıyorum. Yalandı, hem de koca bir yalan.
Hayatım boyunca sıcakkanlı, sevecen, empatik biri olmuştum. Her cümlemi karşımdakinin duygularını, hislerini düşünerek kurmuştum. Çocukluk travmalarımın bile içimdeki iyi niyeti bastırmasına müsaade etmemiştim. Sonra bir gün değişmişti herşey, neydi tetikleyen bilmiyorum. Sanırım iyi niyetin bana hiçbir fayda vermediğini hatta faydadan çok zarar verdiğini farketmiştim.
O günden sonra umursamaz olmuştum işte. Artık empati kuramıyordum, yardım teklif etmiyordum, karşımdaki üzüldüğünde üzülmüş gibi bile yapmıyordum. Daha da kötüsü hiçbir şeyi kafama takmıyordum. Bir de âni mod düşüklükleri başlamıştı onlar en kötüleriydi. Bazen durduk yere kahkahalar içinde gülerken dalar giderdim bir anda, gözümden yaşlar dökülürdü.
Öyle anlarda kimse kafadan üşütük olduğumu düşünmesin diye kaçardım hemen tenha yerlere. Buna lanet diyordum. Bu lanet annemi kaybettikten sonra bulaşmıştı yakama. Ya da babamı demir parmaklıklar ardında görünceydi belki, tam olarak bilmiyorum.
Şimdiye dek sonuçlarının ne olacağını düşünmeden birçok şey yapmıştım. Bir çoğundan pişman değildim ama Yılmaz Sayman ile karşılaşıp onunla kahve içmeyi kabul ettiğim o gün kesinlikle şu ana dek yaptığım en büyük hataydı.
Bana âşık olduğunu söyleyip, her fırsatta zarar veren, çift kişilikli olduğuna artık emin olduğum bir adamdı Yılmaz. Ondan nefret ettiğimi haykırmama rağmen şimdi kalkıp yüzüme baka baka nasıl evlilikten söz edebiliyordu? Gerçi o sıradan değildi. Yılmaz Sayman, zekiydi. Gözlerimde artık bıkkınlık sınırına dayandığımı, bu saatten sonra özgürlük uğruna herşeyi yapabileceğimi öyle ki bu isteğimi yüzüne bağıracak kadar cesurlaştığımı görmüş, herşeye nokta koymaya karar vermişti. O asla hafife alınacak biri değildi.
Eğer aniden yumuşarsam, yolunda gitmeyen birşeyler olduğunu hemen sezerdi. Ona olan öfkemin, kinimin farkındaydı. Rol yapmalıydım, rolümü harika oynamalıydım. Bir anda değil, yavaş yavaş tam anlamıyla kurnazca hareket etmeliydim.
Kafamda dönen tüm düşünceleri bir kumanda misali kapatınca, belimde gezinen ellerini ve boynumu şehvetle öpen dudaklarını hissetmeye başlamıştım. Sanki şu ana dek orada değildim, dokunuşlarını henüz algılıyordum. Boynumu, alan tanımak adına yukarı kaldırıp tek elimi omzuna diğerini boynuna koydum. Gözlerimi kapatıp kendimi kollarına bıraktığımda bedeninin an be an kasıldığına şahitlik etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KAPANI (+18)
Teen FictionAşk sanılan bir saplantı, takıntı. Bir kaçış ile bir yakalayışın kovalamacası. Su ile ateşin dansı. Siyah ile beyazın karmaşası...yaralı kırlangıç ile zehirli yılanın hikâyesi... **** 'Çünkü küller içinde güller açmaz' BY/ goddnessaphrodite Kitabın...