24. Bölüm - uzun menzil

16.5K 1.2K 148
                                    

"Herkes yerlerine dağılsın, akıncı şeklinde saldıracağız." diye konuştuğumda Yiğit gözlerimin içine bakarak onay verdiğinde herkesin nerede olacağını tek tek söylemeye başladım.

"E ben?" diye sona kaldığında bakışlarımı yavaşça çevirdim.

"Sen benimle geliyorsun." dediğimde gözleri parladı.

Yemin ederim manyaktı bu..

Bebeğim, saldırmaya gidiyoruz.. Sanırsın romantik bir akşam yemeği teklifi etmişim gibi bu nasıl göz parlaması..

Hepimiz yerlerimize ayrıldığımızda, önden Bulut gidecek helikopter atışı yapacak ardından biz girecektik.

"Bu deli üsteğmen bize iş bırakmaz gibime geliyor ama hadi hayırlısı.." diyen Yiğit ile gözlerimi yumdum..

"Ya şu salağa birisi mikrofonunun açık olduğunu söylesin ya.." diyen Bulut'un sesi kulağımıza dolduğunda her ne kadar gülmek istesem de kendimi zor tutuyordum.

"Lan ben yüzbaşıyım, farkında mı bu?" diye sinirle konuşan Yiğit'e çaresizce başımı salladım.

"Ne yapayım yüzbaşıysan, koskoca yüzbaşı olmuşsun daha mikrofonu öğrenememişsin.." derken bir yandan atış sesleri gelmeye başladı.

Yiğit elini mikrofonunun üstüne kapatıp bana şaşkınca bakmaya başladı.

"Bu bana hem laf yetiştirip hem sıkıyor mu?" diye sorduğunda kafamı onaylar gibi salladım. "Saygım arttı şu an." derken gülümsüyordu.

Diyorum, akıllı yok..

Dakikalar geçmiş, biz dağın kenarında taşların altında saklanırken Bulut'un sesini duymuştuk.

"Hançerler, temizledim ama siz de bir bakın.." der demez yanımda hırsla konuşan Yiğit'e döndüm.

"Lan memleketin beş yıllık mermisini yaktın, bize adam mı kaldı?" der demez Onur'un kahkahasını duydum.

Etrafımızda sürekli olarak dönüyor, bir yandan da radardan bizi takip ediyordu.

Yiğit arkamda, ben önde yürümeye başladığımızda adımlarımı dikkatli bir şekilde atıyor hem yerleri kontrol ediyor hem de etrafımızı gözlüyorduk.

Her yerin, kayalık olduğu bir alanda en ufak delikten gelecek olan mermi ile kafamızın uçması mili saniye alırdı.

Kulağımıza dolmaya başlayan mermi sesleriyle, dağın diğer tarafında hala çatışmaların devam ettiğini duyabiliyorduk ama aksi gibi, yürüdüğümüz yolda kimse karşımıza çıkmadıkça gerginlik seviyem artıyordu.

"KANCA 1!" diye bana bağıran Onur'un sesini duymamın ardından gelen kurşun sesleri ile omzumdan tutularak yere yüz üstü yatırıldığımda ne olduğunu anlayamayacağım kadar hızlı gelişmişti her şey.

Yiğit beni yere yatırmış, üstüme tüm ağırlığını veriyorken göremediğim bir yere ateş ediyordu.

Boynuma doğru gelen sıcaklığa elimi atmaya çalıştığımda, aklıma gelen şey olmaması için saniyede bin kere dua etmeye başladım.

Boynumda kan vardı ve canım yanmıyordu.

"Yiğit?" diye mırıldandığımda kulağımın dibinde patlamaya devam eden tüfek yüzünden duyup duymadığıma emin değildim.

Kurşun sesleri bittiğinde üzerimden kalkıp, beni omuzlarımdan tutarak sırt üstü yatıran Yiğit dikkatle bana bakıyordu.

Sırtıma batan mıcırlardan ziyade Yiğit'in yarasının nerede olduğunu bulmaya çalışmak canımı yakıyordu.

"Nerenden yaralandın?" diye zar zor sorduğumda, üzerime eğilmiş yüzüme bakarken elini taşların üzerine koyup tamamen eğildi.

"Kalbimden.." diye fısıldadıktan sonra dudaklarıma kapanan sıcak dudakları ile bir yandan ağlıyor, bir yandan karşılık vermeye çalışıyordum.

Şu an yaralıydı ama beni öpüyordu..

"Ya bu içine tükürdüğümün mikrofonunu kapatın diye kaç kere söyleyeceğim size!" diye bağıran Bulut ile gülerek birbirimizden ayrıldık.

Ayrılırken, boynuma akan kanın yerini gördüm.

Yiğit'in omzu kanıyordu.

Üzerime yatmasa, büyük ihtimalle kafama girecek olan uzun menzil mermisinin kendisine isabet etmesini sağlamıştı.

Ve hiç canı yanıyor gibi gözükmüyordu.

Uzun Menzil | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin