18. Bölüm - davet

19K 1.3K 228
                                    

Nefes nefese çıktığım alandan, önce odama gitmiş ardından nizamiyeye gelmiştim.

Eve gidecektim..

Kesinlikle, eve gidecektim ve duvarla bakışarak karar vermeye çalışacaktım.

Geldiğimiz günden beri, kondisyonu en yüksek olan Yiğit'ti.

Ve adım kadar emindim, verdiğim emrimi tamamlayıp öyle çıkacaktı o çukurdan.

Dün Albayın beni odasına çağırıp, yüzbaşı ile aramda duygusal bir çekim varsa bunu hoş karşılamayacaklarını alttan alta imalar ile anlatırken, benden hoşlandığı için yapacağını hiç düşünmemiştim.

Bugün, deponun kapısında açtığı şarkıları duyduğumda her ne kadar gülmek istesem de tek yaptığım saygımı bozmadan kafamı sallayarak konuşmak olmuştu.

Sadece rütbesini dün üzerimde kullanmış, bugün ise dikkatimi çekmeye çalışmıştı.

Komutanım, size kötü bir haberim var..

Benim selam çoktan okunmuş..

Hem de başkası yüzünden..

"Ela Yüzbaşım!" sesini duyduğumda ciğerlerime sakinleşmek için bolca hava yollayıp yüzümde yalancı bir gülümseme ile geriye döndüm.

"Komutanım?" dediğimde yüzünde kocaman bir gülümseme oluşan Kerim albay, hızlı adımlarla bana geliyordu.

"Sevgili yüzbaşım..." derken kafasını sağa sola sallamış, iki kolunu da yanlara doğru açmıştı. "Beraber bir yemek yiyelim mi?" derken sol eliyle jipi göstermişti.

"Yok.." derken, cümlem yarıda kesilmişti, çünkü arkadan koşarak gelen Yiğit'e gözüm takılmıştı.

Ya bu adam delirmişti, ya da nizamiyeye doğru çıplak üstüyle koşarak geliyordu.

Şükür yarabbi askeriyedeki tek dişi bendim..

Kerim Albay bakışlarımın kaydığı yere doğru kısaca dönüp bakış attığında, yüzünde mili saniyede oluşan memnuniyetsizliği görmüştüm.

"Komutanım?" diye nefes nefese konuşan Yiğit, üzerine tshirtünü hızla geçirdiğinde önce albaya ardından bana hızlıca kafa selamı vermişti.

AMBULAAANSSSSS!

Adres veriyorum: Isparta Dağ Komando nizamiyesi

Giymeseydin de olurdu bu arada...

Yani tshirt ıslak diye..

"Yüzbaşı, sen istirahatte değil misin?" diye sert bir ses tonuyla konuşan Kerim Albaya üstten bir bakış atan Yiğit, çenesini sıktığında bakışlarım önce çenesine ardından boynuna kaydı.

Toparlan Ela, delirme..

"Komutanım çağırdı, bende koştum geldim." derken yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.

"Anladım.." diyen sesi o kadar memnuniyetsiz çıkmıştı ki, bakışlarım istemsiz albaya kaymıştı. "Neyse yüzbaşım, gidelim mi artık?" diyen Kerim albay ile Yiğit kaşlarını çatmış, bakışlarını aramızda kısaca gezdirip yalandan öksürmüştü.

"Yüzbaşım, yemekleri ne zaman ısıtayım?" derken yüzündeki sinsi gülümsemeyi gördüğümde kahkaha atasım gelmişti.

Albay kafasını çevirip sertçe baktığında ağzını açmasına izin vermeden konuşmaya dahil oldum.

"Komutanım, teklifiniz için teşekkür ederim ancak Yiğit ile birlikte olacağım, sözüm var." dediğimde kaşları o kadar derinden çatıldı ki, alnında üst üste oluşan çizgilere gözüm takılmıştı.

"Komutanım, sizin işiniz varsa siz gidin. Yemekler nasıl olsa benim evimde. Ben ısıtırım siz ne zaman gelecekseniz." diyen Yiğit, yüzünde git gide büyüyen bir gülümseme ile bana bakıyordu.

Senin böbreğinle dalağını bu sefer yer değiştirmeyen ne olsun..

"Yemekler yüzbaşının evinde.." diye mırıldanan albay kafasını aşağı yukarı salladığında sanki onaya ihtiyacı varmış gibi Yiğit dudakları arasından bir onay mırıltısı çıkarmıştı.

"Sağ olsun Ela komutanım bana çok iyi baktı dün akşam, kendi elleriyle yemekler yaptı bana." dedikten sonra kocaman gülümsedi.

O gülüşü sana yedirmezsem ne olayım Yiğit..

"Seni hastanelik eden Ela diye duymuştum ama.." diyen albay ile az önceki gerginliğine geri dönmüştü.

"Ela komutanım ne yaparsa başım gözüm üstüne, iyiliğim için yapıyor sonuçta.. İsterse beni öldürsün, gıkım çıkmaz.." dedikten sonra gözlerini arka arkaya kırptı.

Hiç gıkın çıkar mı senin ya..

Bana insanlık öğretmeye çalıştığını ne çabuk unuttun acaba..

Sevimlilik yanından dahi geçemez gerizekalı, öldüreceğim seni.

"Size iyi akşamlar." diye mırıldanan albay apar topar arabasına bindiğinde, Yiğit pati çekerek kalkan arabanın arkasından kısa bir süre keyifle baktı.

"Seni öldüreceğim." diye dişlerimin arasından konuştuğumda bakışlarını keyifle bana indirdi.

"Yoluna zayiat olmaksa kaderim, çek vur komutanım.." derken yüzündeki serseri gülüşü gerçekten dağıtmak istedim ama elimi kaldıracak halim kesinlikle yoktu.

Barzo!

Nizamiyenin ortasında, üzerine yapışan tshirtü, terden dağılmış saçları ile bana bakıyordu.

Ama yakışıklı bir barzo şimdi Ela, kabul et..

Bende kafamı ona doğru kaldırmış, gözlerini görmeye çalışıyordum.

"Düş önüme ve eve gidene kadar tek kelime etme, çünkü sana ne yapacağımı düşünmem lazım." dediğimde gülerek bakmış, bakışlarımı görünce kafasını başka bir yöne çevirmişti.

Birkaç dakika sonra Yiğit önde, ben arkada yürümeye başlamıştık. Sadece beş dakikalık lojman yolunu bitirdiğimizde, binaya girmiştik ama Yiğit bana dönüp dikkatle bakmaya başladığında kafamı kaldırıp bakmıştım.

"Kızdın mı?" diye sorduğunda kaşlarımı çatmıştım.

Hangi birine kızmam lazım bilmiyorum ki?

Kızmam gereken haline kızamadığım için kendime kızıyorum aslında.

Cevap vermediğimi görünce bir adım daha bana atmış, kafamdaki beremi çıkarıp saçlarıma burnunu yaslamıştı.

"Kızma bana." diye fısıldadığında kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Sınır operasyonunda dahi heyecanlanmayan kalbim, şu an takır takır atıyordu.

"Çekil." diye fısıldadığımda hızla çekilmişti. "Biri gelecek şimdi, binadayız." diye devam ettiğimde dudaklarının gülmemek için titrediğini gördüm.

Elimi tutup, merdivenlerden neredeyse koşarak çıkmaya başladı.

Asansör de var ama sen bilirsin..

Uzun Menzil | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin