"Daha önce bu kadar yüksekte hiç Müslüm Gürses dinlemiş miydin?" diye soran Yiğit'e döndüm.
Helikopterin içinde yankılanan şarkıyla dudaklarımı ısırdım.
Tam teçhizat giyinmiş, harekata gidiyorduk.
Tabii, kalkarken başta mehter marşı dinleyip sonrasında "Durun, bu ablamın listesi.. Değiştirmem lazım." diyerek havada beklediğimiz hiç olmamıştı..
Müslüm Gürses - Bir Bilebilsen dinleyerek harekata gitmek desen bizde..
Bulut her zaman garip biri olmuştu..
Biz karacılar acı çekerken, hava harp duvarlarından sarkar "Oğlum salak mısınız lan?" diye bağırırdı..
O yüzden, Bulut'un yaptığı şeyler bana garip gelmezdi.
Asıl garip olan Yiğit'in tanıyor olmasıydı.
"Bulut beni şaşırtmıyor da, sen şaşırttın." dediğimde boyadığı yüzüyle bana döndü.
Yuh Ela..
Adamın yüzüne sürdüğü boyayı bile beğeniyorsun kendine gel kızım..
"Niye şaşırttım?" derken kafasını hafifçe bana eğdiğinde kasklarımız birbirine çarpmıştı.
"Bilmem, nereden tanıştınız siz?" derken sesim bir yerlere kaçmış gibiydi.
Ela, bordosun sen..
Sen bordosun kızım kendine gel..
Allah kahretsin artık karşımdaki adam da bordo olacak, her ne kadar haberi olmasa da..
"Valla bilmiyorum ki, ablası mı ne bir yerdeydi onu kurtardık mı bir şeyler oldu.." derken kaşlarını çatmış, gerçekten nereden tanıştığını hatırlamaya çalışıyor gibiydi.
"Oooofffff ulan of!" diye bağıran Bulut, helikopteri yan yatırdığında sağımdaki demire tutunarak düşmemeye çalıştım.
"Birader şunu düzgün çevirsene!" diye bağıran arkamdaki binbaşıya acıyarak baktım..
Bizden tüm askeriye bordoyuz diye korkuyor olabilirdi..
Bizden bir Genelkurmay başkanı korkmazdı, bir de Bulut..
"BİRADER.." diye üstüne bastıra bastıra konuşan Bulut ile gözlerimi kapattım. "Gel sen kullan o zaman.." derken gözümde adeta minibüs şöförüydü..
Neyse Ela, unutma.
Sen bordosun..
Yüce yarabbim, herkes deliye hasret ben akıllıya.. Yok mu bir adet akıllı ya?
"Ne düşünüyorsun?" diye fısıldayan Yiğit'e bakışlarımı çevirdim.
Gözlerin ne güzel senin be..
"Aşağı indiğimizde kaç kurşun yakarım tahmini, üzerimde yeterli var mı diye hesaplıyorum.." dediğimde hiç düşünmeden elini sırtına atıp üç şarjör çıkardıktan sonra üzerime kısaca baktı.
Elini diz kapağımın yanındaki cebe attıktan sonra, bana sormadan kendi şarjörlerini bana yüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsun be sen?" derken her ne kadar fısıldıyor olsam da bakışlarım etrafta dolanıyor, bir yandan da bacağımdaki cebime şarjör koyan Yiğit'i durdurmaya çalışıyordum.
"Ben fazla fazla aldım." Dedikten sonra kısaca üzerimdeki yeleğe baktı.
Elini uzattığı an sinirle eline vurdum.
"Bana bak yüzbaşı, benim tepemi attırma.." dediğimde Bulut'un iç çekmesini duydum.
"Ne oldu be sana da üfleyip ahlayıp duruyorsun?" diye çemkirircesine sorduğumda gülerek bana baktı.
"Baharla ben gibisiniz." derken ses tonu çok farklı çıkmıştı.
"Bahar kim oğlum?" diye sorduğumda önünü kontrol eder etmez hışımla arkasına döndü.
"Ya kızım sen nasıl bir karaktersizsin ya, yolladım ya düğün davetiyemi." dediğinde o kadar çok utandım ki ellerimle ağzımı kapattım.
"Ayyyy, ben onu unuttum.." dediğimde yüzünü ekşitip taklidimi yaptı.
"Iıyyy, bin ini inittim." der demez bakışları değişti. "Leyla olmuşsun kızım unutursun tabi." der demez önüne döndü.
Yaşadık kardeşim, o mevzunun da kralını yaşadık..
"Ben sevdim bu üsteğmeni.." diye mırıldanan Yiğit ile kafamı gömmek istedim.
"Mikrofonunu kapat yüzbaşı, söylediğin şeyi duyuyorum." diyen Bulut ile kızaran Yiğit olmuştu.
"5 dakika sonra iniş yapıyoruz, kontrollerinizi yapın." diyen Bulut ile hepimiz kendimize gelmiş, tekrar ciddileşmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Menzil | yarı texting
Genç Kız EdebiyatıTAMAMLANDI Yzb. Yiğit: bordodan gelen yzb. Ela? Yzb. Yiğit: ne +9054372: derdinizi alay komutanına anlatırsınız +9054372: size iyi yürüyüşler