••••
Soğuktan titriyordu. Bileğine sarılmış kelepçeler şimdiden canını yakmaya başlamıştı bile. İki koluna birden yapışmış olan iki adam eşliğinde soğuk ve karanlık koridorda ilerlerken, sürekli aklına takılan kız kardeşini düşünmeden edemiyordu.
Ona ne olacağını düşünmeden edemiyordu. Kimseleri yoktu, ona emanet edebileceği kimse yoktu. Ne arkadaşı vardı ne akrabaları. Aileleri zaten yoktu. İkisi de bu yaşlarına kadar tek başlarına, birbirlerinden destek alarak yaşayabilmişti. Levi onu çok seviyordu. Kendi canından dahi değer veriyordu ona. Bu yüzden gözünü bile kırpmadan onun suçunu üstlenebilmişti. Kız kardeşi, çalıştığı restoranda garsonluk yaparken, patronu tarafından neredeyse tecavüze uğrayacaktı. Fakat Mikasa güçlü bir kızdı, bu yüzden gözüne kestirdiği bıçağı tereddüt etmeden adama saplamıştı. Adam yoğun bakımdaydı. Ve zengindi. Çok zengingi, o kadar çok parası vardı ki, kimse kardeşinin düştüğü durumu umursamamış, yalnızca onu yaraladığı için onu suçlu bulmuşlardı.
Görevlilerden biri önlerini kesti.
"Hangi hücreye gidecek?"
"Özel hücreye gidiyor."
Adam kaşlarını çattı.
"İyi de oraya birilerinin girmesi yasak. Orası Bay Smith'in odası."
"Biliyorum. Ama tüm hücreler dolu, iki ay sonra bir çok hücre boşalacak zaten. Erwin Smith iki ay dişini sıksın, ölmez ya."
Gardiyanlardan biri söylendiğinde Levi konuşulanları umursamıyordu.
Adam kuşkuyla onlara baktı. Ardından Levi'ı omuzların tutup sağ koridora ittirdi. Bilgilenmesi için birkaç şey söylüyordu.
"Bay Smith'in hücresine girebildiğin için şanslısın."
Levi bir şey söylemedi. Sadece adamın onu çekiştirmesine izin verdi.
"Banyo günleri pazartesi ve perşembe oluyor. Çamaşırlarını haftada bir kez yıkatıyorsun. Kendine bir gün seç ve çamaşırhanede o güne kaydol. Anladın mı? Düzen basit. Ara sıra etkinlikler yapılıyor, günleri belli değil. İçeriye telefon, uyuşturucu, alkol ve tarzı şeyler sokarsan anında işini bitiririm. Birazdan girdiğin odada son derece dikkatli ol. O adama soru sorma ve muhattap olma. Sizin gibi değil o."
Levi bu kadar cümle karşısında sadece başını sallarsa saygısızlık edeceğini düşündü. Bu yüzden "Anladım." diye mırıldandı. Kelepçeleri çözüldüğünde adam odanın kapısını açtı. Levi şaşkınlığını gizlemeye çalışarak odayı süzdü.
Buranın hücre olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Müdürün ofisine gelip gelmediklerini anlamaya çalıştı. Fakat gardiyan onu içeriye ittirdiğine göre, evet burası cidden bir hücreydi. Adamın hücresinin lüks bir daireden farkı yoktu. Çift kişilik yatak, içki dolabı, mini buzdolabı, kitaplık, deri bir koltuk vardı. Levi sürekli bahsi geçen adamı merak etmeye başlarken adım seslerini duydu.
"Bu ne şimdi?" kalın ve tok sesi duyduğunda Levi adamla göz göze geldi. Ardından bakışlarını kaçırdı.
"Hücre arkadaşın."
Adam Levi'ın valizini yere koydu.
"Kimseyi istemediğimi söylemiştim size. Sikinize takmıyorsunuz sanırım. Böyle bir şeye cüret edebiliyor muydunuz siz?"
Sesi son derece tehditkârdı. Görevli adam korkuyla yutkundu.
"Tüm koğuşlar ve hücreler dolu ve en erken çıkan mahkumun süresi de iki ay. Biraz sabretmek zorundasın. Elimizden hiçbir şey gelmiyor bu durumda. Merak etme seninle aynı şartlara sahip olmayacak. Bu konuda endişen olmasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkûm/Eruri
FanfictionLevi, Erwin Smith'in hükümdarlığına ayak basmış bir mahkûmdan öte değildi.