Selaaammm
Ben geldiiimmm 🥳🥳🥳🥳
Yorum yaparsanız seviniriiiimm
İyi okumalaaarrrrr 🩷🩷🩷
••••
Yağmur yağıyordu. Elinde tuttuğu paspası sıkıca kavrarken yağmur damlalarının cama vuruşunu izledi bir süreliğine. Yağmurlu havaları sevmediğini fark etti o an. Yağmurlu havalar uğursuzluk getiriyormuş gibi hissettiriyordu. Dışarısı karanlıktı. Saat çoktan on ikiyi geçmişti ve eve gitmesi gerekiyordu. Hafıza kaybı yaşamıştı. Öncesinde neler olduğunu hatırlayamıyordu. Mikasa ise ağzını bıçak açmıyordu. Ufak bir kaza geçirdiğini ve hafıza kaybı yaşadığını söyleyerek konuyu kapatmıştı. Hastaneden çıktıktan sonra, Mikasa ona ailelerinin olmadığını ve bu güne dek yalnızca kendileri başına yaşadıklarını söylemişti. Ve eski yaşantılarına geri dönmüşlerdi.
Doktorun söylediğine göre ise, Levi'ın hafızası bir daha geri gelmeyecekti. Tuhaf bir durumdu onun için, yeni doğmuş bir bebekten farksızdı. Ama ayak uydurmaya çalışıyordu. Mikasa'nın okuluna devam edebilmesi için de işe girmişti. Bir buçuk aydır çalıştığı kafe, yağmur yağdığı ve karanlık olduğu için ilk defa ona bu kadar huzursuz ve ürkütücü gelmişti. Şemsiye kovasına baktığında, hiç şemsiye olmadığını fark etmesiyle derince bir iç çekti. Müşteriler almış olmalıydı, bugün eve sırılsıklam dönecekti fakat yapacak hiçbir şeyi yoktu.
Paspasını attıktan sonra, üzerinde ki önlüğünü çıkardı ve dolabına astı. Yağmurluğunu üzerine geçirdikten sonra şapkasını başına geçirdi. Anahtarlarını cebinden çıkarırken gözü yeniden, giriş kapısının önünde duran, şemsiye sepetine gitmişti. Fakat sepet, az önce gördüğü gibi boş değildi. Kırmızı şemsiyeyi daha önce görmediğine emindi. İrkilerek etrafına baktıktan sonra cebinde ki anahtarlığı sıkıca tuttu. Şimdi daha da çok huzursuz hissederken, ayakları geri geri gitti. Kafenin her yerini kontrol etti ve kimseyi bulamadı. Bakılmadık yer bırakmadıktan sonra giriş kapısına geri döndü.
Kırmızı renkli şemsiyeye kararsız gözlerle bakarken, gözden kaçırmış olabileceğini düşündü. Her ne kadar imkânsız olsa bile. Yağmurun şiddeti gittikçe artarken, çekingen bir tavırla şemsiyeyi aldı. Dükkandan çıktı, kapıyı kilitledi ve şemsiyeyi açtı.
Gitmeden önce, son kez içeriyi kontrol etti, ama hiçbir şey görünmediğinden emin olduktan sonra evinin olduğu yöne yürümeye başladı.
Yağmur yağdığından dolayı, sokakta kimse kalmamıştı. Etraf fazla karanlıktı ve Levi evine doğru yürürken biraz tedirgin hissediyordu. İçinden bir ses, korkmaması gerektiğini söylese bile dinleyemiyordu o sesi. Kendinden emin olmadığı bariz olan adımlarıyla caddede yürürken üşüyen elini cebine attı. Yağmurun kokusu bile onu tedirgin etmeye meyilli gibiydi. Gözlerini kısarak yürümeye devam ettiği esnada, izlenilmiş hissine kapıldı. Arkasını dönerek etrafına baktığında yüzü panik içindeydi. Sanki biri onu kasten takip ediyor gibiydi. Ama tahmin ettiğinin aksine, boş caddede o dışında kimse yoktu.
Derin nefesler alarak önüne döndükten sonra acele adımlarla apartmanının bulunduğu caddeye geldi. Ardından koşar adımlarla apartmana giriş yaptı. Asansörü dahi beklemeye tahammülü yoktu. Takip edilme hissiyatı hoşuna gitmemişti. Bu yüzden merdivenleri hızlı hızlı tırmandıktan sonra, anahtarını cebinden çıkardı ve en hızlı şekilde daireye girdi.
Mikasa salonda ki yemek masasında ders çalışırken, eve aceleyle giren abisi yüzünden şaşırmış ve ilgisini ona vermişti.
"Levi? İyi misin? Neyin var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkûm/Eruri
FanfictionLevi, Erwin Smith'in hükümdarlığına ayak basmış bir mahkûmdan öte değildi.