••••••
Hedef tahtasının önünde öylece bekliyordu Levi. Çünkü olduğu şey buydu. Bir hedefti. İnsanların gözünü diktiği bir hazine. Erwin ile takılmasıyla onu daha cazip kılıyordu bazılarına göre. Tenine değen her göz ile defalarca yerin dibine girmek istemişti. Ama en çok Erwin onu seyrederken, yok olup gitmeyi hayal etmişti çok kez. Çünkü o gözler tamamiyle çıplaktı. Tüm arzusu ve şehvetiyle onu utanmazca süzmekten vazgeçmiyordu. Levi'ın utanarak gözlerini kaçırması ise, onu daha da fazla körüklüyordu.
Kendi yatağında sessizce otururken gözlerinin ara sıra uğradığı yer kitap okuyan adam oluyordu. Burada yapılabilecek hiçbir şey olmuyordu. Kitap okumaktan ya da, hücre arkadaşınla sohbet etmekten başka. Levi kitap okumayı sevmezdi. Erwin ile muhabbet etme düşüncesiyse tuhaftı. Birbirlerine gerekli olan kısa cümleler kurmak dışında hiçbir şekilde muhattap olmuyorlardı. Erwin tuhaf bir adamdı, tek kelime etmese bile varlığını hissettirebiliyordu ona karşı. Özellikle değip geçen sıcak bakışlarıyla.
Levi sıkkın bakışlarla derin bir iç çektiğinde hücrenin kapısı sessizce açıldı. Gardiyan, Levi'a kaçamak gözlerle bakarken yavaş ve sakin adımlarla Erwin'in yanına geldi. Ona bir kâğıt uzattığını gördü Levi. Sarışın adam, kâğıda dokunmadan sadece göz gezdirerek inceledi ve sakince başını salladı. Ardından fısıldamaya başladılar. Levi gitgide artan merak duygusuyla gözlerini onlardan çektiğinde bir kulağı onlardaydı. Oldukça sessiz konuşuyorlardı ve ne konuştuklarını duymak zordu. Kaçamak gözlerle ikiliye bakarken parmaklarını istemsiz olarak sıktı ve dudaklarının arasından bir nefes verdi. Ve tam o anda, birbiriyle hiç kesişmeyen gözler birbirine değdi. Erwin koyu mavi gözleriyle ona yoğun bir şekilde baktı. Levi ise yakalanmanın utancını yaşarken başını başka bir yere doğru çevirdi ve sessizce oturmaya devam etti.
Hâlâ Erwin'in gözlerini üzerinde hissediyor gibiydi. Parmak boğumları neredeyse bembeyaz olurken içinden bunu doğrulamayı deli gibi istemişti, yeniden göz göze gelmek ve heyecanlanmak. Başını eğdiği yerden hafifçe kaldırırken Erwin ile yeniden kesişti. Fakat bu sefer, kaçmadı. O da aynısını yaptı ve gözlerinin içine derin bir şekilde baktı. Sarışın adam, gözlerini ondan çekmeden gardiyana bir şeyler mırıldandı. Adam uysalca kafasını salladı ve ayaklandı. Levi boğazını temizleyerek kendini toparladığında gardiyan çıkmadan önce ikisini de üstünkörü süzmüş ve kapıyı, çıktığı gibi sessizce kapattı.
"Eşyalarını topla."
Levi şaşkınlıkla ayaklanırken Erwin ayağa kalkarak bir elini cebine yerleştirdi. Ardından gergin bir şekilde ayakta duran genci seyretti. Levi sesinin titrememesi adına içinden binlerce duayı geçirirken sordu.
"Gidecek miyim?"
Erwin onun çaresiz fakat hâlâ güçlü durmak için çabaladığı duruşuna bakarken iç çekerek cebindeki elini saçlarına götürdü ve ensesindeki saçları okşadı. Ne diyeceğini kestiremeyecek bir tavırla öylece bekledi.
"Gitmiyorsun. Gidiyoruz, kısa bir süreliğine."
Levi yutkunurken aceleyle yanına doğru adımlayarak teker teker sorularını sıraladı.
"Neden sende geliyorsun? Burası sana özel zannediyordum."
Erwin bıkkınlıkla bir nefes verirken Levi'ı bileklerinden kavrayarak kendisine odaklanmasını sağladı.
"Şimdilik çeneni kapatır mısın lütfen? Sadece dediğimi yap ve beni takip et."
Tane tane konuşurken sakince yüzüne bakmıştı. Levi bileklerini ondan kurtardı ve bir şey söylemeden gerekli olan birkaç eşyasını da, kıyafetleriyle birlikte valizine özensizce tıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkûm/Eruri
FanficLevi, Erwin Smith'in hükümdarlığına ayak basmış bir mahkûmdan öte değildi.