Erwin'in hücresi eskisi kadar dikkat çekici gelmiyordu. Günlerdir buradaydı ve bu odanın görüntüsü, onun için artık alışılmış bir görüntüydü. İki gün geçmişti, Erwin'in gözünün önünde birini öldürmesinden tam olarak iki gün geçmişti. Levi o görüntüler yüzünden kâbus görmeye devam ederken, onun aksine Erwin çok rahat ve soğukkanlıydı. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Her zaman yaptığı gibi. Levi ile seviştikten sonra da böyleydi, birini öldürdükten sonra da. Erwin Smith'in tavırları pek farklı değildi. Boş ve umursamaz, bazı zamanlar oldukça düşünceli davransa bile, bu nadiren oluyordu.
Levi onunla konuşmuyordu, ona sarılıp ağladığı için kendini zaten aptal hissediyordu. Hangi mantıkla bunu yapmıştı, bilmiyordu. O an tek istediği ona sarılmaktı. Korkmuştu, zarar görmüştü ve karşısındaki adam, bir seri katil olsa bile, güvende ve huzurda olmak istemişti. Ve olmuştu. Erwin'in kokusu onu rahatlatırken sırtını okşayan kanlı elleri o an görmezden gelmişti. O eller, gözleri önünde birinin canını alırken hem de.
Hücreye girip çıkan adamları izlemekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Erwin, daha rahat kitap okuyabilmek için bir çalışma masası istemişti. Gittikçe çoğalan kitapları içinde, ikinci bir kitaplık. Erwin'in dışarıda yaşayan insanlardan tek farkı burada tıkılı kalmasıydı. Diğer mahkumların aksine oldukça rahattı ve kimse bir dediğini ikiletmiyordu. Levi, hâlâ şaşkındı. Erwin'in bu özel durumu ona hâlâ şaşırtıcı geliyordu. Onu bu kadar önemli yapan şeyi bir türlü bulamıyordu. Ve bu zaman geçtikçe sinir bozucu olmaya başlıyordu.
Erwin ellerini cebine yerleştirmiş vaziyette duvara yaslanıyor ve o da, Levi gibi seyrediyordu. Ama o tepkisizdi. Her zaman olduğu gibi. Adamlar işini bitirene kadar ikisi de hiçbir şey konuşmadı. Hücrenin demir kapısı usulca kapanırken Levi odanın son haline baktı boylu boyunca. Burası hücre filan değildi, orta hallilerin bile elde edemeyeceği lüks bir yatak odası haline gelmişti artık.
"Bugün pazartesi, banyo günü. Erkenden gitsen iyi olur çünkü geçen haftaki gibi paçanı kurtarmayacağım."
Levi, onun cümlesini bitirmesiyle kaşları çatılı bir halde ayağa kalktı ve içinde kaynayan öfkeyi dindiremedi.
"Paçamı kurtarmak mı? Senden bunu istediğimi kim söyledi sana?"
Erwin vücudunu ona doğru döndürerek sinir bozucu bir sakinlikle konuştu.
"Birinin söylemesine gerek yok, bakışların ve hareketlerin açıkça belli ediyor zaten."
Levi'ın bir şey söylemesine fırsat bile vermeden hızlı ve uzun adımlarla yanına yaklaştı. Elinin tersini pürüzsüz yanağında gezdirirken bakışlarını sakinleştirdi, az önceki kadar öfke püskürtmüyordu mavi gözleri.
"Farkında olduğunu biliyorum, burada seni benden başka koruyacak kimse yok. Sen de farkındasın, en ufak bir tehlike sezdiğin anda gözlerin daima beni arayacak, o günkü gibi, benim gelmemi bekleyeceksin, her zaman. Ama şunun farkına varman gerekiyor Levi,"
Başını eğerek az önce okşadığı yanağına kuru bir öpücük bırakarak kulağına doğru nazik bir sesle fısıldadı.
"Ben her zaman olmayacağım."
Bundan sonrası tamamiyle boşluktu, vücuduna sarılan o güven verici kollar onu sonsuz bir boşluğa itmiş gibiydi. Camı andıran gözlerini Erwin'e diktiğinde yalpalamak üzereydi. Ama vücudunu son anda dimdik tutmayı başarabilmişti. Erwin'in dudakları alayla kıvrılırken derin bir nefes aldı ve geri çekildi. Sırtını ona doğru döndüğünde Levi başını iki yana salladı. İşte buna dayanamıyordu. Suskun kalmak istemiyordu, sustukça bir ezik gibi hissediyordu. Levi bir ezik olmak istemiyordu. Bu yüzden Erwin'e sesini yükseltmeyi tercih etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahkûm/Eruri
FanfictionLevi, Erwin Smith'in hükümdarlığına ayak basmış bir mahkûmdan öte değildi.