Uzun zamandır dalgın dalgın yeri izleyen babam kucağına oturttuğu Ecmel'in saçlarında gezdiriyordu parmaklarını. Kıskandım küçücük çocuğu.
Ali oturduğu yerde kıpırdanıp birkaç kez öksürdü. Sessizlik bir diken gibi batıyordu ona, bana olduğu gibi. Bir farkla; ben bu sessizlikle uzun süredir yaşıyordum, o ise yeni tanışmıştı. Ali'yi sarasım geldi, kurtarırdım belki acı sessizlikten - ya da gerçeklerden.
"Efendim ben sizinle konuşmak için, izin almak için, geldim." dedi Ali. Parmaklarını dizine bastırıyordu, uçları baskıdan bembeyaz oldu. Ben onu kurtarmak istedikçe o daha çok batmak istiyordu.
Babamın Ecmel'in saçlarındaki eli durdu. Yavaşça sırtına indi. Biraz daha bastırdı bağrına küçük kızını. Gözlerim doldu. Sebebini biliyordum ama bunu uzun uzun anlatmadım kendime. Beni hiç kucağına almadığını, saçlarımı okşamadığını, doğru düzgün sevmediğini daha sonra anlatacaktım kendime. Şimdilik sadece ıslanan gözlerimi sildim.
"Kızınızla evlenmek istiyorum. Onu Allah'ın emriyle, peygamberin sözüyle sizden istiyorum."
Ecmel'deki bakışlarımı hızla Ali'ye çevirdim. Birden böyle konuşmaya girmesinin garipliğinin farkındaydı. Gözlerini kırpmadan babamda tutmaya çalışsa da titreyen kirpiklerinde görebiliyordum hissettiği heyecanı.
"Şimdi sen tanışmaya geldin." diye söze girdi babam. Gözleri hâlâ yerdeyken konuşmaya devam etti. "Hanım öyle söyledi bana sabah. Öyle değil mi?" dedi başını anneme çevirip. Annem bir şey demek ister gibi oldu ama babam elini kaldırıp ona müsaade vermedi. Ali'ye döndü. "Evlenmek istiyorsunuz diye bir şey diyecek değilim. Olur, gençsiniz. Ben hanımla evlendiğimde 19 yaşındaydım. Senin yaşındayken koca kızım vardı yani. Ona sözüm yok. Yok ama böyle olmaz. Ailen gelir, onlarla da tanışırız. Kahvemizi içersiniz. Usülünce onlar ister, biz de veririz. Böyle olmaz."
Ali başını eğdi. Topladığı saçından bir tutam lastikten çıkıp yüzüne düştü. Yüzüne düşen saça tahammül edemez normalde, öylece bekledi o tutamı geriye atmadan. "Benim ailem yok." dedi boğuk gelen sesiyle.
Nefesimi tuttum. Ona dair bilmediğim ne varsa durup öylece beklemiştim anlatır bir gün diye.
"Yetimhanede büyüdüm, koruyucu ailelerin yanında kaldım bazen. Ama kanımla canımla bir ailem yok." Yüzünü örten tutamı alıp geriye taramak istedim parmaklarımla. Yüzünü avucuma alıp "Senin ailen benim." demek istedim. Öylece bakmaya devam ettim ona. "Çok sonra araştırdığımda annemin öldüğünü öğrendim. Onu tanıyanlar babamı bulamayacağımı söylediler. Evlilik dışı doğmuşum." dedikten sonra başını kaldırıp babama baktı. Gözleri kızarmıştı. Hafif ıslanmaya görsün hemen kızarırdı gözleri.
Babama döndüm. Gözlerini Ali'den kaçırıyordu. Utanmakla baskın gelmeye çalışmak arasında gidip geldiğini anlayabiliyordum. "Allah rahmet eylesin." dedi söyleyecek bir şey bulamayınca.
"Sağ olun." dedi Ali kısık sesle. Ağlamadan önce sesinin aldığı haldi bu. Ona sarılma isteğiyle doldu içim. Parmaklarımı sıktım bu histen kaçmak için.
"Kusura bakma evladım, bilemedik." dedi babam. "Vera da sağ olsun son dakika haber verdi."
Vera da bilmiyordu baba. Ali böyle bir yükle nasıl dimdik yürüyordu Vera da bilmiyordu.
"Benim iki tane inci gibi kızım var." dedi babam. Ben miydim bir tanesi? "Bir gün elbet gelip isteyecekti birisi. Sen oldun bu. Tanımıyoruz da seni ama Vera tanıyor, istiyor. Namazını da kılıyorsun maşallah, güzel imamlık yaptın. Ne yalan söyleyeyim Vera tanıştıracak olunca korktum it kopuk biri olmandan." Babam gülümsedi bunu söyledikten sonra, beni yermenin onun için ne kadar basit ve olağan olduğunu anladım böylelikle. "Siz istiyorsanız, madem yalnızsın bu hayatta, benim diyecek sözüm yok. Yalnız öyle uzun nişana söze müsaadem yok, kışın olan tatil var ya, bir ay mı ne sürüyor, o zaman düğün olsun. Sen kötü bir oğlana benzemiyorsun ama..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
Teen Fiction"Ali," dedim titreyen sesimle. "ben... özür dilerim Ali. Özür dilerim. Ali..." Soluk alıp veriş sesini duyabiliyordum telefonun diğer ucundan. Bu anı dondurabilsek ve bir kavanoza koyabilsek ben evim yapardım o kavanozu. "Ne için?" Gelen geçen insa...