"sarılmak"

227 30 4
                                    

Mutfaktaki ahşap masanın hafif soyulmuş verniğini parmaklarımla kazıyordum. Annem yaptığımı fark etseydi kızardı ama öyle mutluydu ki gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Çiçek tarlasının ortasında kalmış bir kelebek gibi nereye gideceğini şaşırıyor, bir türlü oturmuyordu.

"Sen şimdi yoğurtlu çorbayı da özlemişsindir. Yapıvereyim mi hemencecik?" dedi tenceredeki mercimek çorbasını karıştırırken. Anne nedir, deseler bu anı anlatırım.

"Mercimeği de seviyorum." dedim verniğin soyulan parçasını parmağımla ezerken.

Dilimin ucunda kelimeler doluydu firara kalkışan. Annemin duyup sonra babama anlatacağı kelimelerdi bunlar. Biz hep böyle iletişim kurduk babamla. Annem dilim oldu babama karşı. Babam benim söylememi ister miydi bugüne kadar bilmem. Ama hangi baba kızının içki komasına girip hastaneye kaldırıldığını sonradan öğrenirken onu karşısında görmek isterdi ki? Hangi baba kızının tedavisi için hiç bilmediği bir şehirde aylarca kalıp geri döndükten sonra yine içkiye sarıldığını kızından duymak isterdi ki? Hangi baba kendinin adam edemediği kızının şifayı elin oğlunda bulduğunu ondan duymak isterdi ki? Hangi baba benim gibi bir kızı olsun isterdi ki?

"Anne," dedim boğazımdaki düğümü yutkunarak geçirmeye çalışırken. "biri var." Bir bilsen nasıl aşığım ona. "Bir yıldır görüşüyoruz." Bir yıldır yaşıyorum ben anne. "Evlenme teklif etti bana."

Mercimek çorbasını kaselere koymayı bıraktı. Gözlerimin içine baktı. Onun için doğru olmayan bir davranıştı bu. Namus meselesi gözüyle bakmak değildi. Ali gibi o da Allah'ın sınırlarından bahsediyordu. Üniversiteye gidene kadar dışına çıkmadığım sınırlardan.

"Kızım sen ne diyorsun?" dedi söylediklerimin hepsini anlamasına rağmen.

"İsmi Ali."

Annemden beklenmeyecek şekilde atak davranarak mutfağın kapısını kapatıp üzerine kilit vurdu. Devam et dercesine gözlerime baktı.

"Yazar, yani birkaç kitabı var. Kitap çevirileri yapıyor. Kitapların basılmadan önceki kontrollerini yapıyor bazen."

"Kızım ben bunu mu soruyorum sana?"

"Hayır, sormuyorsun." dedim oyalamak için söylediğim sözlere ithafen. "Bana onun nasıl bir insan olduğunu soruyorsun? Benim için en iyisini istiyorsun. Ama korkma anne, o görebileceğin en iyi insanlardan biri. Alkolü neden birden bıraktığımı şimdi anlıyor musun? Derslerimin düzelmesini de... Anne beni Ali adam etti."

Gözleri doldu 'alkol' dediğim anda. Kapıya yaslandı. Onun için zor şeylerdi bunlar. Onun için zor da benim için değil miydi? Hayır, değildi. Benden çok annem tedavi gördü. Benden çok annem acı çekti.

"Özür dilerim anne. Siz çabaladınız diye değil de bir adam için yaşamaya devam ettiğim için özür dilerim." demedim ama demeyi çok istedim. İnan anne, senden özür dilemeyi çok istedim.

"Kızım babana ne diyeceğiz, daha okulun bitmedi." dedi. Asıl söylemek istedikleri bunlar değildi.

Masaya baktım. Verniğini soyduğum ahşap kısım daha dün kesilmiş bir ağaç gibi paktı. Onu dün gibi koruyan bu verniği ruhuma da çekebilseydim annem şimdi karşımda gözleri dolu dolu bakmazdı.

"Bilmiyorum." dedim benim bile zor duyduğum bir sesle.

"Ne dedi bu çocuk sana, hemen mi evlenmek istiyorsunuz?"

Ona Ali'nin birden değiştiğini, benden kaçıp kurtulmak istediğini ama ne onun ne de benim bunu yapacak gücümüzün olmadığını anlatamazdım.

"Okula devam etmem onun için sorun değil." dedim annemin yüzüne bakamadan. "Benden daha çok istiyor okulu bitirmemi."

"Kızım hadi bu çocuk çok iyi temiz diyelim, baban? Nasıl ikna ederiz babanı?"

VERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin