"yüzmek"

225 31 8
                                    

Oda arkadaşımın telefonda sevgilisine bağırmasıyla uyandım bir sabah. Saate baktım, beşe yaklaşıyordu. Kız bağırarak ağlıyor ve telefonun diğer ucundakine yalvarıyordu.

Yatakta oturup öylece kızı izledim. Sanki telefonun ucundaki yanı başındaymış gibi el kol hareketleriyle anlatıyordu derdini. Kalkıp kavga edecek gücüm yoktu. Sus desem susmayacaktı, daha önce zaten bu yüzden tartışmıştık. Yataktan kalkıp öylece onu izlediğimde bile bağırmaktan vazgeçmemişti üstelik. Pes edip kıyafet dolabına yürüdüm. Kapağını açıp baktım içindeki kıyafetlere. Ağzına kadar doluydu ama giyecek kıyafetim yok gibi geliyordu. Gri kapüşonlu ve siyah eşofman altı çıkardım karmakarışık olmuş kıyafetlerin arasından.

Banyoya girdim birkaç saat sonra oluşacak kuyruktan ve çıkabilecek tartışmalardan uzak rahat rahat duş alabilmek için. Sıcak su kalmamış olsa da ılık suyla yaptım. İşim bitince su ısıtıcılarının olduğu zemin kata indim. Odalara su ısıtıcısı çıkarmak yasaktı, çıkaranlar vardı ama ben denememiştim -kuraldı işte, önü ardı olan sebeplerle koyulmuş kuralları delmemeye çalışıyordum. Güldüm kendime. Allah'ın kurallarını delip geçmenin verdiğine inandığım sahte özgürlüğü anımsadım. Korka korka kaçışımı, geriye dönerim diye arkama bile bakmadığımı ve dahasını da anımsadım.

Su kaynadığında bardağa bir dolu kaşık kahve koydum. Üzerine birkaç damla su ekleyip tüm kahveye değene kadar karıştırdım. Ardından kupanın ağzına kadar doldurdum suyu. Daha ilk dumanları çıkan kahveden küçük bir yudum aldım.

"İlk defa böyle kahve yapanı görüyorum. Türk kahvesi mi o?"

Sesin geldiği yere baktım. Daha önce görmediğim bir kızdı. Gülümseyip başını eğerek bana bakıyordu. Sabah sabah nereden geliyordu bu neşesi? Kahve bardağına bakıp ona da ikram etsem mi diye düşündüm. Tanımıyordum bile onu. "Hı hı," dedim başımı sallayarak. "Türk kahvesinden başkasını içemem. Burada da pişerecek yer yok, böyle içiyorum."

"Anladım." dedi yüzünden düşmeyen gülümsemesiyle. "Ben de deneyeyim, kahvem olacaktı burada. Bizim kattakiler odada kahve makinesiyle yapıyor ama pek anlaşamıyoruz. Bundan sonra böyle yaparım ben de."

Geri çekilip yüzünde asılı sırıtışla ve yeni bir şey denemenin heyecanıyla kahveyi yapışını izledim. Kafası mı güzeldi acaba?

"Namaza mı kalktın sen de?"

"Hı?" dedim dudağıma götürdüğüm kupayı geri indirirken.

"İlk defa görüyorum seni bu saatte. Akşamları bazen yemekhanede görüyordum." Yaptığı kahveden bir yudum aldı. "Hım, güzelmiş. Türk kahvesi gibi değil ama... Farklı bir isim koyabilirsin buna."

"Hayır," dedim yüzüne dik dik bakarken. Gülümsemesi söndü. Ben insanların neşesini sömüren bir emperyalisttim. "onun için kalkmadım." Neden sert çıkmıştım ki kıza? Kendimi anlayamıyordum.

Başını eğip kaldırdıktan sonra gülümsemesi yerine döndü. Kafası güzeldi gerçekten. "Oturalım mı şuraya?" dedi ilerideki puf koltukları gösterip.

Gösterdiği yere oturdum -o olmasa da oturacaktım zaten. Yanımdakini es geçip bir ileri yere oturdu. Yüzü bana dönüktü. Başında siyah bir örtü vardı -çoğunluğun taktığı uzun şallardan değildi. Üzerinde de siyah bir elbise vardı -ya da ona benzer bir şey. Kapüşonlu bir hırka giymişti. Benim onu öylece izlememden rahatsız olmuş gibi hareketlendi, kapüşonunu başörtüsünün üzerinden başına geçirdi.

Ali benim böyle giyinmemi mi istiyordu acaba? Kendimi o halde hayal edemedim. Hayalinden bile uzak durmayı seçtim.

"Ne okuyorsun?" dedi kahvesinden bir yudum almadan önce.

VERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin