"Saat kaçtı tam olarak?"
"Ablacım söyledim ya 12 gibiydi. Zaten o saatte yurda aldığımıza dua et sen."
"Nasıl bıraktı peki?" dedim telaşla.
"İşte taksiyle getirdi."
"Onu demiyorum. Yurda kim çıkardı beni?"
"Ha öyle mi, kendi çıkarmadı, ben çıkaracaktım, ona da müsaade etmedi. Sultan Ablayı çağırdım da o koluna girip çıkardı seni."
"Tamam, sağ ol." dedim kafamda düğümü çözülmemiş koca bir bağla.
Yurttan çıkıp iş yerine doğru yürümeye başladım ama sonra adımlarım yavaşladı ve en sonunda durdum. Yurttan çıkmadan önce işe gitmeyi düşünüyordum ama pazar günü çalışma sırasının bana gelmediğini hatırlayıp vazgeçtim. Yolumu biraz değiştirip kafenin alt caddesindeki dün gece gittiğimiz yere doğru yürümeye başladım.
Geceye dair tek hatırladığım şey Ali'nin gelmiş olmasıydı ama ne Ali'nin neden geldiğini ne de o gece ne olduğunu tam olarak hatırlıyordum.
Bir senedir hiç içmediğimden birden çok fazla içmek yaramamıştı sanırım. İşin gerçeği, ne kadar içtiğimi bile hatırlamıyordum. Ama farkındaydım ki o mekana yeniden gidersem her şeyi hatırlayacaktım. Eskiden içtikten sonra ancak o şekilde hatırlayabilirdim önceki günü. Yerleri ve kişileri tekrar görmek, zihnimin gerisine kaçan anıları gün yüzüne seriyordu.
Mekanın önüne geldiğimde içeri girmeyip bitişiğindeki kahveciye girdim. Sütlü, şekersiz Türk kahvesi sipariş verip hazırlanmasını beklerken dışarıdaki masaya oturdum -evet, Ali şekersiz içiyor diye şekersiz istemiştim. Masaya oturduğum anda dün gece kendimi öylece koyverdiğim yeri hatırladım. Mekanın önündeki kaldırıma oturmuştum. Ağladığımı hatırladım ama mekandan neden çıkıp tek başıma oraya oturduğumu hatırlayamadım ilkin. Telefonu çıkarıp rehberden rastgele birini aramıştım. Ali açmıştı telefonu.
Birden kaşlarım çatıldı. Ali benim numaramı engellemişti. İlk gittiği günden beri ona telefondan ulaşamamıştım. Durduk yere neden engeli kaldırmıştı ki? Üstelik her şeyi bitirmiş gibi yapmıştık. Birbirimizi vermiştik sahiplerine. O kendini almıştı görünürde benden, beni vermişti avucuma sonra. Ama bunların hepsi, yalnızca hiçti bende. Hiç olmamış gibi yapıyordum. Kendimi alma gibi bir niyetim yoktu Ali'den.
Masanın üzerine bırakılan fincanla kesildi zihnime dolan anılar. Gelen garsona bir minnet ifadesi olarak gülümsedim. Eskiden yüzüne bile bakmayacağım insanlardı oysa ama şimdi anlıyordum onları çünkü onlardandım ben. İnsan yaşamadan bilmiyor yaşananı.
Kahveden sıcağına rağmen büyük bir yudum alıp gözümü tekrar yandaki binanın önüne çevirdim. Ali'yle ne konuştuğumu hatırlamaya çalışıyordum ama bir türlü olmuyordu. Parmağımı şakağıma koyup zihnimdeki koca bir kara deliği andıran boşluğun dinmesini bekledim.
Tekrar gözlerimi karşıya diktim. Ali'yle konuştuğumu hatırladım ama ne konuştuğumu hatırlayamadım. Gözümün önünde canlanan tek sahne Ali'nin tepemde dikilmesi ve benim kaldırımda oturmamdı. Başım hafif hafif sızlayınca anıları deşmeye ara verdim. Zihnim acıyordu sanki.
Telefonum çalmaya başladığında uzun süre ceplerimi karıştırdım. Dün gece de böyle uğraştığımı anımsadım. Arayan annemdi. Nefesimi dışarı verdim. Uzun süre telefonun ekranına baktım. Birkaç gündür çağrılarına cevap vermediğim için bunu açmam gerekiyordu.
"Efendim?"
"Kızım,"
Annem birden ağlamaya başladı. İçli içli, kendini tutarak ağladığı belliydi. Sırf babama duyurmamak içindi sessiz iç çekişleri, biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERA
Teen Fiction"Ali," dedim titreyen sesimle. "ben... özür dilerim Ali. Özür dilerim. Ali..." Soluk alıp veriş sesini duyabiliyordum telefonun diğer ucundan. Bu anı dondurabilsek ve bir kavanoza koyabilsek ben evim yapardım o kavanozu. "Ne için?" Gelen geçen insa...