Taehyung, çalan telefonunu yatakta doğrulmuş bedene uzattı. "Bebeğin arıyor."
Jungkook ,duyduğu hitapla hemen gülümsemiş görüntülü aramayı açmıştı, boynunun altı görünmeyecek şekilde. Kaşları çatık minik kız ekranda belirdiğinde gözleri dolu dolu olmuştu bile.
"Bebeğim.. iyi misin?"
"Değilim! Söz vermiştin bana! Hani beni bırakmayacaktın!" yanında ki Minji onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Özür dilerim bebeğim iş gezim çıktı. Bir daha böyle bir şey olmayacak söz veriyorum, inan hadi bana."
Gözlerinden minik minik yaşlar dökülürken umutla ve tekrar bırakılma korkusuyla baktı babasına, minik kız. "Doğru mu söylüyorsun?"
"Doğru söylüyorum gerçekten." Odaya Jimin'in de girmesiyle bakışları saniyelik ona kaydı ardından tekrar telefona döndü."Hem şahitlerim de var onlara da sor istersen."
Jimin, Taehyung Jungkook'un yanında ki sandalyede oturduğu için duvar dibinde ki deri koltuğa oturdu ve dönen konuşmayı anlamaya çalıştı. "Ne oluyor?"
"Jiminciğim!" mint saçlı adamın sesini duyduğu gibi neşeyle bağırdı Sandara. Jimin gülerek yatağa yaklaşınca, Jungkook ince bileğinden tutarak yatağa, tam yanına oturttu. Kısa boylu gencin kalp atışları hızlanırken kendini sakinleştirmeye çalışıp telefona eğildi.
"Merhaba!" karşısında ki kızın ki gibi minik ellerini salladı.
"Çok özledim seni Jiminciğim! Sen niye bıraktın beni?!" kısa kollarını göğsünde birleştirip suratını astı.
"Büyüklerinle saygılı konuşmalısın, Sandara." Sevdiği adamla, kızının konuşmaları kendisine dünyanın en güzel şeyi gelse de minik bir uyarı yapma hissiyatıyla söyledi.
"Ama Jiminciğim izin veriyor. Değil mi Jiminciğim?" kıkırdayarak başını salladı kısa boylu.
"Ben, amcaların, halan ve baban seni bırakmadı Sandara. Sadece bu aralar işler çok yoğundu, baban seni herkesten daha çok seviyor asla bırakmaz seni." Jungkook, fark etmeden elini ince bele sarmış, zarif bedeni izlemeye dalmıştı.
Taehyung, arkadaşının haline görünce gülmek istese de sessiz durdu. Onlara fark ettirmeden yavaşça odadan çıkıp kendini diğer arkadaşlarının yanına attı. O sırada Sandara ile sohbete dalmış Jimin, galaksiyi andıran gözlerin üstünde olduğunu bilse de geri dönüt vermedi. Arama sona erince de yataktan kalkacakken bileğinden tutulup zayıflamış bedenin üstüne düştü.
Minik elleri dövmeli göğüslere tutunurken, kemikli eller ince belinden ayrılmıyordu, siyah kürelerinin kahverengi irislerden ayrılmadığı gibi.
"Benden niye kaçıyorsun?" fısıltı gibi çıkan sesiyle sordu Jungkook.
"Senden kaçamıyorum ki," aynı ses tonuyla karşılık vererek.
"Ama çabalıyorsun." Biri yaralı haldeyken, diğerinin ise öğrendikleri, hissettikleri üst üste gelirken belki bunu konuşmanın sırası değildi ama kaç ay boyunca ertelenmişken şimdi hak ettikleri sonun olmasını istiyordu Jungkook.
Mint saçlı gözlerini kaçırıp uzun boylunun göğsünün üstünde dinlenen ellerine çevirdi. "Benim yüzümden yağmur yağdığında ağladığın için özür dilerim. Beni yıllarca beklediğin için özür dilerim. Benim için kendi canını tehlikeye attığın için özür dilerim. Beni sevdi-" sözünü dudaklarına kapanan ince dudaklar bölmüştü.
Jungkook, gözleri kapanan sevdiğine gülümseyip alnına derin bir öpücük kondurdu ve kısa boyluyu yatakta daha çok kendine çekip ellerini birleştirdi. Jimin, gözlerini açtığında gördüğü gülümsemeyle işte yine karşımda, bu şahane adam tarafından her zaman aldığım rahatlatıcı gülümseme.. diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brave Children • Jikook
Fanfic[tamamlandı] Küçükken bazı nedenlerden dolayı ayrılan, büyüyünce kaderin tekrardan karşılaştırdığı ve bu sefer engellere beraber göğüs geren iki cesaretli genç. Gömmek birer birer cesetleri, Ölüp de dirilmek bir şekilde, Muzaffer olup mağlup olmak...