Bölüm 29: Yüzleşmeden Kaçış

73 5 0
                                    

İrkilerek geri çekildim. Ne yapıyordum ben böyle? Üstelik de kendi evimde, kendi odamda... Annem ve babam hemen yan odadalardı. Telaşla odanın ortasında voltalar atmaya başladım.

- Özür dilerim. Özür dilerim... Hakim olmadım. Kendime hakim olamadım.

Musa'nın eline, odaya almaya geldiği pijamaları tutuşturup, itekleyerek, dışarı çıkardım. Arkasından kapıyı kapattıktan sonra, sırtımı kapıya yaslayıp biraz soluklandım. Kalbim gümbür gümbür atıyordu. Ellerimle dudaklarımı sildim yanlış ve ani bir hareketti bu biliyordum. Ne yapacaktım şimdi? 

Telaş ve utançtan Musa'nın yüzüne bakamamıştım. Bu sebeple o bu duruma nasıl bir tepki vermişti bilemiyordum. Yatağıma oturup telefonumu elime aldım. Musa'ya mesaj atmak istiyordum. Yazıp yazıp sildim. Bir şeyler demek istiyordum ama ne desem bir türlü bilemiyordum. Telefonumu yatağıma fırlatıp aynanın karşına geçtim ama kendi yüzüme bile bakamıyordum. Aynada gördüğüm yüz bile beni yargılıyordu. Aynanın karşısından da kalkıp kendimi yüz üstü yatağıma bıraktım. 

Telefonumu elimde aldığımda Musa'dan mesaj gelmişti.

"Ben az önce rüya mı gördüm yoksa? BİZ??"

Çok fena duvara toslamıştım. Telefonumu bir kenara bırakıp yatağıma yattım. Bir an önce uyumak ve az önce yaşadıklarımdan kaçmak istiyordum.


Mutfaktan gelen tıkırtılarla gözlerimi araladım. Sabah olmuştu. Saate bakmak için telefonumu elime aldım. Saat 8'di. Mesajlara girdiğimde yeni bir mesaj yoktu. Musa'nın dün gece atmış olduğu mesaja tekrar tıkladım. Bir süre baktıktan sonra telefonumu yatağıma fırlattım. Yataktan çıkıp kıyafetlerimi üzerime giydim ve yatağımı topladım. Yorganımı, çarşafımı katlayıp kenara koydum ve çekyatı tekrar koltuk haline getirdim. 

Artık kendimi bu odada oyalayacak bir işim kalmaması kötüydü. Çünkü kapıyı açıp odamdan çıkmak beni tedirgin ediyordu. Acaba Musa uyanmış mıydı? 

Elime mini makyaj çantamı alıp usulca kapıyı araladım. Görünürde kimse yoktu. Hızla banyoya doğru yürüdüm ve içeri girip kapıyı kapattım. Hemen elimi yüzümü yıkamaya koyuldum. Minik çantamdan çıkardığım tarakla saçlarımı taradıktan sonra kuruladığım suratıma hafif bir makyaj yaptım. Kimsenin karşısına zombi gibi çıkmak istemezdim. Annem ve babamın karşısına mesela... Off kimi kandırıyordum ki? Tabiki de Musa'nın beni şiş ve mor göz altlı, kupkuru ve renksiz dudaklarla görmesini istemezdim. Tabii kendim de kendimi öyle bakımsız görmek istemezdim!

Banyoda da artık bir işim kalmamıştı. Artık mutfağa annemin yanına gitsem iyi olurdu. Önce odama gidip çantamı bıraktıktan sonra, mutfağa annemin yanına gittim.

- Günaydın anne.

- Günaydın kızım. Hadi kahvaltıyı hazırlamama yardım et. 

Sofraya tabak çatalları koyarken annemle konuşmaya devam ediyordum.

- Tek sen mi uyanıksın? Babam ile Musa kalkmadılar mı daha?

- Baban kalktı. Ekmek almaya gitti. Musa'yı da bilmiyorum, bakmadım.

Erkenden kalkıp gitmiş miydi yoksa? Yattığı odaya gidip bir baksam iyi olurdu.

- Ben bir ona bakayım o zaman çünkü pek vaktimiz yok yarım saate çıkmamız gerekiyor.

- İyi bak bari. Şu güzelim oğlanı nikah masasında bırakıp gittin ya... Ne desem boş!

Annem yüzünü ekşitmiş bana bakıyordu. Kaşlarımı çatıp mutfaktan çıktım. Musa bu gece oturma odasında uymuştu. Oturma odasının kapısının önündeydim cesaretimi topladım ve kapıyı hafifçe araladım. Kapıyı aralar aralamaz yerde duran çorap gözüme çarpmıştı ve erkenden kalkıp gitmediğine sevinmiştim. İçeri girip kapıyı sessizce araladım. Musa koltukta mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu. Üzerine örttüğü battaniyesi üzerinden kaymış, yerleri süpürüyordu. Hava fazla sıcak gelmiş olmalı ki üzerinden tişörtünü çıkarmıştı. Gözüm ister istemez kaslı bedenine ilişmişti...

Onu uyandırmam gerekiyordu. Urfa'ya tatil yapmaya gelmemiştik ya! Bir an önce otele dönmemiz gerekiyordu. Türkan hoca'nın arayıp neredesiniz siz diyerek bizi azarlaması an meselesiydi.

Musa'ya iyice yaklaştım. Elimi tedirgince omzunda doğru yaklaştırdım. Şu an uyuyordu evet ama dokunduğum an uyanacaktı ve uyanır uyanmaz beni görecekti. O an zihnimde canlanmıştı ve cesaretim tekrardan kırılmıştı. 

Elimi hızla çekip ayağa kalktım ve Musa uyanmadan odadan çıktım.


Kendimi evden dışarı attıktan sonra duraktan otobüse bindim. Otele varmam çok uzun sürmemişti çünkü bizim eve pek uzak değildi. Odalarımızın olduğu kata geldiğimde Türkan hoca ile karşılaşmıştık.

- Nerdesin sen ya? Odana geldim yoktun.

- Annemle babamın yanına uğramıştım da.

- İyi neyse. Erkenden geldin en azından. Musa'dan haberin var mı? Onun odasına da baktım yoktu. 

- Y-yok. bence o da kesin ailesini görmeye falan gitmiştir...

- Tamam ben belki biliyorsundur diye düşünmüştüm çünkü otelden birlikte çıkmıştınız neyse saat 9 da bütün ekip aşağıda buluşacağız. 

- Sonradan ayrıldık hocam. Bu arada saat 9 olmadan aşağıda olurum. 

Saat 08:43'tü. Buluşma saati gelmeden William ve Kevin'ın yanına gidecektim. Eminim çok stresli ve gergindiler çünkü bugün ayin günüydü. 

Kapılarını tıklattıktan kısa süre sonra kapıları aralandı. Kapıyı açan Kevin'dı ve keyifsiz görünüyordu.

- Hoş geldin. İçeri gel lütfen.

İçeri girdiğimde yatakta yatan William doğrulup bana gülümsedi ama onun da enerjisi düşüktü, bedeni sanki küçülmüş, göz çevreleri içine çökmüştü. Rengi her zamankinden daha soluktu. Yanına gidip yatağın kenarına oturdum.

- Hey ne oldu böyle? Birazdan yola çıkacağız dayanabilecek misin?

- Sorun yok. Sadece bugün kendimi iyi hissetmiyorum.

- Bugünden sonra her şey düzelecek William...

Konuşmamıza Kevin da dahil olmuştu.

- İşte onun garantisi yok. Ben geldiğimizden beri civarı geziyorum. Göbeklitepe'ye falan da gittim. Praedo Laneti tedavisi ile alakalı bir sürü şey duydum, kimisi iyiydi kimisi ise çok kötü. Bu lanetin asla yok olamadığını söyledi birisi, sadece aktarma yapılabilirmiş. Kafamı karıştırmadı değil ama bu konuyla ilgili çok fazla bilgi kirliliği var. Şu senin Musa, sağlam çocuk mu? Ona güvenip iş yapıyoruz.

Senin Musa lafı azıcık beni afallatmıştı ve maalesef dün akşam onunla öpüştüğümüz yine aklıma gelmişti. Musa lafının uzamamasını umuyordum.

- İyidir ya... Musa yani, kimseye kötülük yapmaz o.

- Kötülükten değil de yani... Anlar mı bu işlerden demek istemiştim.

- Anladığını umuyorum... Daha önce böyle bir şey yapmış mıdır bilmiyorum...


Saat 9'a geliyordu. William ve Kevin'ın yanından ayrılıp kendi odama gelmiştim. Çantama koymak istediğim eşyalarımı alıp, hızlı bir şekilde kıyafetlerimi de değiştirip aşağı indim. Bineceğimiz minibüs, kapının önünde bizi bekliyordu. Musa ve Türkan hoca dışında herkes aşağıdaydı. William, Kevin, Erik ve Samet en köşedelerdi. Beni görünce el salladılar. Gülümseyerek yanlarına gittim. Sohbet ettiğimiz sırada uzaktan bu tarafa doğru yürüyen Türkan hoca ve Musa'yı görünce, hep birlikte o tarafa doğru bakmıştık ki Musa ile göz göze geldim. Bir anda gözlerimi başka yöne çevirdim.

Türkan hoca ve Musa'nın ellerinde bir sürü kağıt vardı. Konuşa konuşa yanımıza kadar geldiler. 

- Evet artık arabaya geçelim.

Musa hala bana doğru bakıyordu. Onu görmezden gelerek arabaya yöneldim. Ensemde hissettiğim nefes, sadece bir cümle kurup yanımdan uzaklaştı.

- Yine kaç bakalım...





KANA TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin