5. Bölüm

46 10 0
                                    

Arın gelmişti ve okyanus gözleriyle fırtına bulutu gözlerimi birleşmişti.
"Hoş geldin." dedim boğazımı temizledikten sonra. "Can içeride, önemli bir konu varmış," dedim ardından, sanki o bilmiyormuş gibi.

"Daha iyi misin?" diye sordu, dediklerimi duymazdan gelip, dün gece gördüğüm kâbusu kast ederek.
"Evet," dedim yutkunduktan sonra. Yeni fark etmiştim, üzerinde şık bir gömlek ve kravat vardı, yetişkin bir iş adamı gibi görünüyordu. "Çok daha iyi."

Başıyla onayladiktan sonra belli belirsiz gülümsedi ve salona geçti.
Ben de bu sırada ne zaman tuttuğumu hatırlayamadığım nefesimi bıraktım ve ne yapacağımı bilemez halde koridorda kalakaldım.
Özel bir şey konuşacaklardı ve benim bunu duymam gerektiğini sanmıyordum.

Ama daha önce de dediğim gibi, Arın'da çözmek için yanip tutuştuğum ve tüm prensiplerimi alt üst ettiren bir gizem vardı.
"Ne oldu?" diye soran Arın'ın sesini duymamla yerimden sıçradım ve duvara sırtımı dayadım. "Toplantıyı bıraktım geldim lan senin yüzünden."

"Ne yapayım lan, fantazi olsun diye mi önemli dedim ben sana?" diye çıkiştı Can bıkkin bir biçimde.
"Ne oldu," diye yineledi sorusunu Arın.
"Ne olacak," dedi Can, öfkeyle. "Haluk şerefsizi... Barcelona'ya kaçmiş. Dün gece saat ikide, uçakla ve aldığı çantalar dolusu dolarla."

"Ne demek lan kaçmış?!" diye bağırdı Arın. Duvara attığı yumruk sesiyle irkildim. "Oğlum siz takip etmiyor muydunuz bu herifi?"
"Ediyordu bizim çocuklar..." dedi Can.  "Hedef şaşırtmışlar. Haluk sanip vurmuşlar bir adamı, o olmadığını herifin uçağı kalkarken anlamışlar..."

"Görevdekilerin isimlerini ver." dedi Arın sertçe.
"Adamların bir suçu yok oğlum," dedi Can, hızlıca. "Sen olsan sen de şaşırırdın, ben olsam ben de..."
"Onların görevi şaşırmamak, Can. Bizim görevimiz bu değil." dedi dişlerini sıkarak. "İsimleri ver, ya da ben almasını bilirim."

"Arın, yapma, paraya ihtiyacı var hepsinin..." dedi Can, sıkıntıyla. "Eğer kovulurlarsa sıkintıya düşerler."
"Onu her şeyi bok etmeden önce düşüneceklerdi, Can!" diye bağırdı Arın. "Görevlerini yerine getiremediler, ben de kovuyorum, var mı dahası?"

"Yok, Kurşun, dahası yok..." dedi Can, ses tonunda anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Kırgın mıydı yoksa?
"Bana öyle seslenmemen gerektigini biliyorsun." dedi Arın, tehditkar bir ifadeyle.

"Herkes sana öyle sesleniyor, bu doğru..." dedi Can. "Ben de sana oyle seslendim, çünkü bana herkesmişim gibi davraniyorsun artık." 
Evet, kırgindı, çok kırgın...
"Saçmalama lan," dedi Arın yumuşayarak. "Seninle ne ilgisi var?"

"Sadece ben değil," dedi Can onu takmayarak. "Merte de böyle yapıyorsun. Bak, bu yola girdin, ki haklıydın da..." dedikten sonra derin bir nefes aldı. "Ama bu işin sonu iyiye gitmiyor. Onlardan birine dönüşüyorsun, Arın."

"Ben asla onlardan birine dönüşmem Can, bunu sen de biliyorsun..." dedi Arın, daha çok kendini ikna etmek ister gibi.
"Kimse çıktığı yolda kendisi kalamaz, yol insanı başkalaştırır." diye alıntı yaptı Can. "Sen de bunu biliyorsun. Mert de ben de her zaman yanindayız, bu dünyadaki en boktan herif de olsan, ama senin icin endişeleniyoruz. Sen bu değilsin Arın." dedi iç çekerek.
"Zor seyler yaşadın, çok zor şeyler... Ama artık durmalısın. Nefret ettiğin babanın mesleğini yapıyorsun. Yakinda ona dönüşeceksin."

"Ben asla o alçak herif gibi olmayacağım!" diye bağırdı Arin, büyuk bir öfkeyle. "Asla!"
"Uyuşturucu satmak ne lan o zaman?!" diye ilk defa bağırdı Can. "Lan sen insanların hayatinı karartacaksın, hayatını!"

Başım dönmeye başladı ve duvara biraz daha yaslandım.
O zehri insanlara satacak mıydı gercekten? İnsanlar bağimlı olacak, hatta aşırı dozdan ölebileceklerdi; geride kalanlar evlat, kardeş, anne-baba acısı çekecek ve o da insanlara bunları yaşattıkça para kazanan bir canavar olacaktı.

SpotlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin