21. Bölüm

12 4 0
                                    


"Artık bu işi bitirmek istiyorum," dedim, ardından kahvemden büyük bir yudum aldım. "Daha fazla devam edemem."

"Daha önce de bunu diyerek yanıma geldin, ama sonrasında vazgeçtin." dedi Mert. "Bu sefer emin misin?"
"Evet," dedim net bir sesle. "Kuzenim iki yıldır o pisliğin pençesinde, üç ay önce annemle babamı da esir aldı. Artık yeter."

"Sizinkilerin haberi var mı?" diye sordu Mert.
"Şimdilik hayır," dedim. "Önce seninle konuşmak istedim."

Mert arkasına yaslandı. "Peki bunun için gereken zemini hazırladın mi?"
"Evet," dedim kendimden emin bir şekilde. "Jordan artık bana tamamıyla güveniyor. Ona bir sürü yem attım iki yıl boyunca, artık beni takip bile ettirmiyor."

"Güzel," dedi Mert hafifçe gülümseyip. "O zaman, bugün akşam grup evine gidince sizinkilerle konuşursun. Dikkatli ol, fevri davranma. Üslubuna dikkat et, gücünü hissettir."

"Gücümü hissettirmem gereken onlar değil," dedim. "İki yıl geçti, Mert. Bence birbirimize az da olsa güveniyoruz."

"Evet, ama ben hâlâ onlara güvenmiyorum ve güvenmeyeceğim de. Kağıt üstünde bizimle ittifak olabilirler, ama bu onlara güvenmemi sağlamaz," dedi. "Bu yüzden dikkatli ol."
Başımla onayladım.

"Ve biraz uyumaya çalış," diye ekledi yumuşak bir sesle. "Seni tanıyamıyorum Freya, senin için endişeleniyorum." dedikten sonra iç çekti. "Nasılsın? İyiyim deyip geçiştirme, gerçekten soruyorum," dedi endişeli bir şekilde.

"İyi miyim bilmiyorum," dedim yarı dürüst bir şekilde, çünkü iyi olmadığımdan emindim. "Ama iyi olacağım." Umarım ki iyi olacağım.
"Peki ya sen?"

"Ben iyiyim, ama sen ve Arın için endişeleniyorum." dedi Mert. "Arın da iyi değil, Freya. Ve bu iş bittikten sonra bir süre de iyi olmayacak."

Evet. Arın, kelimenin tam anlamıyla delirecekti, biliyordum. Neden ona anlatmadiğımı, yardım istemediğimi, kendimden sürekli uzaklaştırdığımı anlamayacak ve kendi kendine kızacak, ona güvenmediğim için bunları yapmadığımı sanacaktı.

Derin bir nefes aldım, her yerden kuşatılmış gibiydim adeta.
Bir süre ikimiz de sessiz kaldık, ardından ben dudaklarıma hafif, sahte olduğunu kimsenin anlayamayacağı kadar ustalaştığım gülümsememi yerleştirdim ve ayağa kalktım.

"Bana müsaade," dedim. "Gidip diğerleriyle konuşmam gerek."
"Dediklerimi unutma," derken o da ayağa kalktı ve bana sarıldı, ben de kollarımı boynuna doladım. "En kısa zamanda beni ara, planı uygulamaya başlayalım."

Başımla onayladım. "Görüşürüz, dedim ayrılırken.
"Görüşürüz," dedi o da, ardından cafeden çıktım ve hızlı adımlarla sokağa daldım.

*

Gergin bir sessizlik çökmüştü.

Seth ve diğerlerini bu akşam bu masaya çağırmış, konuşmak istediğim önemli bir konu olduğunu söylemiştim. Oldukça kısa bir süre önce oldukça şiddetli bir kavga ettiğim Seth'i çağırmak en zoru olmuştu elbette.

"Seni dinliyoruz," dedi Lee, yine o 'ben hepinizden daha zeki ve mükemmelim' bakışları ve ses tonunu takınarak, ki buna iki yıl boyunca maruz kalmış olmama rağmen hâlâ sinir oluyordum, ve zekamın onunkiyle hemen hemen denk olduğunu, o kaf dağındaki burnunu hemen aşağı indirmezse kıracağımı söylemenin hayalini kuruyordum.

Sağ elimin yumruğunu masanın altında sıktım ve derin bir nefes aldım.

"Yolculuğumuzun sonuna gelmiş bulunuyoruz, bayanlar ve baylar. Uçağımız inişe geçiyor, lütfen yerlerinize geçin ve kemerlerinizi takın," dedim alaycı bir tavır takınarak.

SpotlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin