6.Bölüm

29 9 0
                                    

Göz kapaklarım yavaşça aralanırken kirpiklerimin arasından sızan ışık gözlerimi acıtıyordu.

Koltukta tuhaf hareketler yaparak gerildikten sonra doğruldum,Beyin hücrelerimin on saniye kadar sonra geri geleceğini düşünerek etrafa sersem bakişlar atmaya başladım.

"Günaydın," diyen bir sesle irkildim, beynim çalişmaya başlayınca gülümseyerek sesin sahibine
"Günaydın," diyerek karşılık verdim.

Arın kapınin önünde, yüzündeki mayışık ifade ve sersemlemiş bir tebessümle beni izliyordu. Üstünde dün akşamki rahat eşofman takımı, karişmış saçları ve yüzüne çikmiş yastık iziyle hiç olmadığı kadar, ya da en azından benim hiç görmedigin kadar, tatlı görünüyordu.

Eliyle saçlarını daha çok karıştırınca kıkırdamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Isıracağım ama!
Ehem ehem. Kendine gel bence.
Her neyse.
Karşımdaki koltuğa bağdaş kurarak oturdu.

"İyi uyudun mu?" diye sordu.
"Çok garip," diye mırıldandım, duvardaki saate göz attıktan sonra.  "Tam dokuz saat olmuş uyuyalı, ben dört saatten fazla uyuyamam ki..."
"Yarın senin için stresli olacak," dedi Arın, tebessümünü bozmadan. "Bence şimdiden gücünü toplamalısın."

Güldüm. Sonra birden gülümsemem yüzümde donakaldı, gözlerim irileşti.
"Arın?" diye sordum, kaslarım çatilırken. "Bugün ayın kaçı?"
"Otuzu, Freya." diye cevapladı beni, muzip gülümsemesini takınarak. "Yarın ilk gün hani..."
"Bugün de yurda kabul günü!" dedim ağzımdan bir şaşkınlik nidası döküldükten sonra. "Saat on ikiye kadar kabul süresi..." dedikten sonra yüzümdeki şok ifadesi daha da arttı.
"Arın?" diye sordum tekrar, korka korka. "Saat kaç?"

"Bilmem?" dedi muzip gülüşü hâlâ yüzündeyken. "Az önce bakmıştın?"
"Bakmiştım, değil mi?" dedim saçmalayarak. "Ve dokuz saat uyudugumu söylemiştim."

"Dün gece kaçta uyumuştun Freya?" diye sordu, gülmemek için dusaklarını birbirine bastırırken.
"Bilmem, kaçta uyumuştum?" dedim daha da saçmalayarak.
Saate baksana, gerizekalı!
Bakamiyordum ki... Ya 12'yi geçtiyse?

"Birde uyumuştun, degil mi?" dedi Arın, gülmemek için kendini daha da sıkarken.
"Öyle miydi?" derken daha da rezil oluyordum.
"Öyleydi," dedi, beni süründürmekten zevk alırcasına. "O zaman saat kaç, Freya?"

Yutkundum, gözlerimi kıstım.
"On mu?" diye sordum, jeton hâlâ düşmemişken.
"On," diye onayladı beni.
"Yani daha iki saat var?" diye sordum.
"Evet, iki saat var." dedi o da.
Gözlerimi birkaç kez kirpıştırdım.
Sonra gür bir kahkaha patlattım.

"Ben... gerçekten..." derken gülmemeye çalışıyordum. "Sabahları tam bir gerizekali oluyorum."
Kurduğum cümleye cevap olarak tekrar kahkaha atmayı yeğledi, çünkü dediğimin doğru olduğunu söyleyemeyecek kadar ince düşünceliydi.

"Ee, madem iki saatin var..." dedi kahkahalarımız kesilince. "Kahvaltı yapmaya ne dersin?"
"Kesinlikle hayır demem," dedikten sonra güldüm. "Aciktım."
Başıyla onaylayarak koltuktan kalktı, ben de onu taklit ettim ve birlikte mutfağa girdik.

"Ben peynirleri doğrayayım, sen de yumurtaları kırıp çırp." dedi Arın buzdolabından yumurtaları çıkarırken, başımla onayladım.
İkimci yumurtayı kırıyordum ki, bir metalin yere düşme sesiyle irkilerek Arın'a döndüm.
"Iyi misin?" diye sordum.
"Evet, sadece bıçak düştü." diye cevapladı beni, ardından bıçağı almak üzere yere egildi.

Bıçağı kavrarken buğday teninde gördügüm kırmızı damlalar ile kaşlarım çatildı.
"Arın," dedim, o doğrulurken. "Elin kanıyor."
"Önemli bir sey değil," derken omuzlarını silkmişti. Bıçagı tahtanin üzerine bıraktiktan sonra musluğu acıp elini suya tuttu, peçeteyle kuruladı. Tekrar biçağa uzanacagı sırada elimle elini kavrauarak onu durdurdum.

SpotlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin