17/12/2018 seoul
sevgili günlük,
o kızı orada ağlayarak görmek içimde bazı hislerin yüzeye çıkmasını sağladı. ben hiçbir karşılığı olmadan seonghwa'nin beni evine davet etmesini kabul etmiştim. aklimin bir saniye ucundan geçmemişti onun hayati, sadece müzisyen olduğunu biliyordum ama gerisini hiç düşünmemiştim. düşünmek istemedim açıkçası, kendi problemlerim yeterince beni boğuyorken onun özel hayati umurumda değilmiş meğerse. gördüğüm kız sevgilisi miydi? aklıma gelen tek açıklama bu, kardeşi de olabilirdi veya kuzeni, okuldan arkadaşı veya ne bileyim, herkes olabilirdi ama beynimdeki tilkiler bana tek cevabin sevgilisi olduğunu ima ediyordu.
kıskanmış mıydım? evet. ama sonra söyle düşünmeye başladım, ben onun için kimdim? arkadaşı mı, yardım eli uzattığı bir kız mı, yoksa sadece acıdığı biz kız mıydım? ve en kötüsünde, bunları sormak istesem bile ayni dili konuşmadığımız için asla anlayamazdım. o an içimde biriken bir soğukluk oluştu, ben neden bana yardım eli uzatan birine kendimi bu kadar çabuk bir şekilde salmıştım? onu ne kadar tanıyordum ki? hah, hiçbir zaman tanımadım.
o günden sonra her şey çok saçma sapan ilerledi, apartmanın içinde birbirimizi görmezden gelmeye başladık. ben belki bir açıklaması olur zannetmiştim, belki anlatmaya çalışır diye ümit etmiştim ama öyle olmadı. sadece arada gözlerimin içine bakıyor, yemek hazırlarken bana biraz bırakıyor ve erkenden uyumaya gidiyordu. gün içinde çalıştığı için akşamları geliyordu eve, ben se o vakte kadar çalışabildiğim kadar korece çalışıyordum. aksam geldiğinde hemen bir duş alıyor, yemek hazırlıyor (genelde ramen yiyor), ve sessizce odasına kapanıyordu. ama bu aksam saat çok geç olmuştu, normalde saat 17 veya 18 gibi gelirdi eve ama gece yarısı geldi eve. kapı sesini duyduğumla gözlerim aralanmıştı, çok gürültülü bir şekilde ayakkabısını çıkarmaya çalışıyordu. yeni uyandığım için ışığa alışmam biraz vakit almıştı, ama oturduğum yerden alkol kokusunu alabiliyordum. içmiş miydi?
ayakkabılarını çıkardıktan sonra sersem haliyle mutfağa doğru yürüdü, zar zor ayakta durmasına rağmen eliyle duvardan destek alıp ışığı açtı. buzdolabına yöneldi ve oradan soju şişesini çıkardı. saçları dağınıktı, üzerinde bol gelen bir kazak vardı ve altında dar ve deri pantolonu. bu haliyle bile bana o kadar yakışıklı gelmişti ki, midemde kramplar oluşuyordu. ona dokunma hissi tekrar ortaya çıkmıştı, yüzüne dokunmak istiyordum, ellerimi saçlarından geçirmek, kokusunu illiklerime kadar çekmek. gözlerimi tekrar kapattım, bu düşüncelerimden kurtulmam gerekiyordu. ama yapamadım, aksine kendimi mutfakta onun karşısında buldum.
"seonghwa" diye seslendim, bir eliyle masadan destek alırken diğer eliyle ise şişesinden yudumluyordu. adını duymasıyla eğmiş olan kafasını yavaşça kaldırdı ve beni görüş açışına aldığında diliyle alt dudağını ıslattı. gözlerine biriktirdiği hislere anlam veremiyordum, beni gördüğü için sinirlenmiş miydi? nefesini verip eliyle saçlarını arkaya savurdu ve şişeyi masaya bıraktı. sonra bir şeyler mırıldanmaya başladı, bir adim yaklaşınca dediği şeyleri daha çok seslice söylemeye başladı. eliyle yüzünü kapattı birkaç saniye ve sonra saçlarını geriye attı. eli başında kalırken etrafında yürümeye başladı, bir şeyi düşünüyormuş gibi. korkmaya başladım, ne dediğini anlamamak o kadar sinirlerimi bozuyordu ki kafayı bende yemek üzereydim. "oppa" dedim nefesimi vererek, bir adim yaklaşmaya çalıştım ama durmamı söyledi. sonra tam karşıma dikildi, alkol kokusu burnumu ağrıtmağa başlamıştı bile. gözlerimin içine öyle bir derinden baktı ki, tüylerim diken diken oldu. hipnotize olmuş gibiydim, çünkü ne ara gözlerinin dolduğunu görmemiştim. cidden şimdi ağlayacak mıydı? elimi kaldırdığım an hızlıca elimden tuttu, dişlerini sıkıyordu. ayni şekilde elimi de sıkmaya başladı ama gıkımı çıkarmadım, sadece yapacağı hareketi bekledim. gözünden akan damla, içimden kopan parçayla ayni hızla gerçekleşti. "özür dilerim, çok özür dilerim." dedi türkçe. sonra yaklaştı, başını omzuma koydu ve aynı kelimeleri tekrar etti. kalbim orada kaç parçaya dağıldı bilmiyorum ama, yanıyordum. cayır cayır yanıyordum hemde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear diary, i think i fell in love - park seonghwa
Fanfictionsevgili günlük, bende diğer kızlar gibi tanışmamızı erkekler tuvaletinde olsun isterdim. gerçi erkek tuvaletinde tanıştık, tek sorun bizim lisede olmamamızdı. ben temizlikçi, o bir artistti. bizim hikayemiz böyleydi, en azından öyle zannediyordum.