dear diary, november 25, 2018

126 14 1
                                    

25/11/2018

sevgili günlük,

hayatımda başıma gelenlerin çoğu hep şanssız olmamdan kaynaklandığını düşünürdüm, çünkü bir insanda en az başına gelebilecek güzel bir şey olmalıydı. benim başıma gelen güzel bir şeylerden birisi ne diye düşünürsem, belki de bunu cevaplayamam. ama şimdi ne kadar şanssız olduğumu bir rakam olarak nitelendirebilirsem, bu kesinlikle 10/10 olurdu. tabii ki de hayatımda mutlu olduğumu zannettiğim an başıma bir şey gelecekti, her şeyin bu son zamanlarda 'normal' ilerlemesi hiç normal değildi.

kısaca anlatmam gerekirse; hikayemde bu son geçtiğimiz günlerde ceylin ablayla hiçbir sorun yaşamamıştım. gerçi paramin çoğu ona gittiği için kendime bile bakamıyorken söylenebilecek hiçbir nedene sahip değildim. bu yüzden sessizlik ve karanlıkta yaşadığım su götürmez bir gerçekti. en son oppayla birbirimizle -bilgisayar sayesinde- konuşurken odaya aniden giren ceylin abla karşısında utancımdan hızla ayaklanırken, yanımda oturan oppa aniden kalmamamın nedeni yüzünden o da telaşla ayaklanmıştı. ne kadar tatlı gözüktüğünü bağıra bağıra söylemek isterdim fakat hiç de sırası değildi. ceylin ablanın gözleri benimkileriyle buluşunca bana 'sen bittin' bakışları atarken, birden yüzüne bir maske takip sahtece gülümsemeye başladı ve korece oppayla konuşmaya başladı. hiçbir şey anlamayarak ikisine bakarken oppa ifadesizce ceylin ablaya bakıyordu ve arada başını eğiyordu. korece anlamamak çok fazla sinirimi bozarken utancımdan sadece başımı eğip ceylin ablanın yanına doğru yürüdüm, çünkü eğer burada oppayla konuşma şansım varsa bu kesinlikle ceylin abla sayesindeydi. ne kadarda bana kotu ve egoistçe davransa bile, hakkini yiyemezdim. ama içimde bir gram pişmanlık yoktu, ben yanlış bir şey yapmamıştım. hiç kimse bana buradaki çalışanlarla konuşmama yasağının olduğunu söylememişti ve ben neden telaşlandığımı bile bilmiyordum. ceylin ablanın yanına vardığımda başımı yavaşça kaldırınca oppayla göz göze gelmem az da olsa kızarmamı sağlamıştı.

bu nasıl bir şey? beni bu kadar güçsüz duruma bir bakışıyla nasıl getiriyordu? nasıl ona karsı bütün gardım düşmüş gibi hissediyordum? şu an kollarını açsa koşarak sarılırdım ve biz daha birbirimizle doğru bir şekilde konuşmamıştık bile. böyle olmamalıydı, böyle hissetmemeliydim. ama onun bakışları karşısında her bir kız güçsüz kalırdı... kız mı? erkekler bile düşebilirdi ve ben güzelliği karşısında gerçekten kendimi çok ezik hissediyordum.

"sen görürsün" dedi ceylin abla sahte gülüşünün ardından hala oppayla korece konuşurken. bana bakmaması durumu daha da gerginleştirirken ben yine de utanmaz bir şekilde oppaya bakıyordum. kendimi bir an eski sevgilimle gizlice buluşurken anneme yakalanmış gibi hissetmiştim ama o zamanlarda bile pişmanlığım yoktu, fakat şu an durumlar daha karışık. ceylin abla oppanin görmeyeceği bir şekilde gizlice kolumu tuttu ve bütün gücüyle sıkmaya başladığında ağrıdan mırıldanarak başımı eğdim. beni arkasına iterken kendisi eğildi ve biz odayı terk etmeden önce oppanin adimi seslendiğini duymuştum.

"sen ne bok yediğini sanıyorsun? eski sevgilinle fingirdeşmediğin yetmemişti şimdi buradakilerine mi göz diktin? sen ne kadar ahlaksız bir kızsın ya? suna bak sen daha bana karşı minnettar bile değilsin?" yüzüme yüzüme bağırırken ben başımı eğmiştim. birinden azarlanmayı hiç sevmiyorum, hele ki o kişiden hoşlanmıyorsam. fakat şu an ceylin abla hâkliydi ve benim söyleyebilecek veya kendimi koruyacak bir güce sahip değildim.

"ceylin abla ben- "sözümü bitirmeden yediğim tokatla gözümden yas aktı. ağzım otomatik olarak sok nedeniyle açılırken ben ne yapacağımı bilmiyordum. o tokat. asla unutulamazdı. ellerim titreyerek yanağımı tutarken başımı eğerek ceylin ablaya baktım (benden daha kısa).

"siktir git" dedi. "al pılını pırtını ve siktir git, başıma daha fazla bela açma" dedi ve uzaklaştı.

bundan sonrasını anlatmaya gururum yetmez, çünkü evet düşündüğünü yaptım günlük. yalvardım, yalvara yalvara ağladım ve resmen dizlerimin üzerine çöktüm. lütfen, lütfen beni yarı yolda bırakma diye bağırdım ve nefesim kesilesiye kadar arkasından koştum. sanki hiç azarlanmamış, küfür yememiş, tokat atılmamış veya kovulamamış gibi yüzsüzce yalvardım. hayatimi ele almaya çalıştıkça elimle sikip mahvetmiş olmam daha da sinirlerimi bozuyordu. ben hiç kimseye bu kadar yalvarmamıştım, dizlerimin üzerine düşmemiştim ve ağlaya ağlaya özür dilememiştim. benim sucum neydi? neden benim başıma böyle şeyler geliyordu? artık öyle bir duruma gelmiştim ki, hayatımdan şikâyet bile edemiyordum çünkü her ettiğimde hayatim daha da kötüleşiyordu.

şu an de mi oldu? sevgili günlük, artık hem evsiz hem de issiz bir kızdım. sokaklarda organize olan yemek dağıtımlarına katılacak kadar düşmüştüm ve ben her gecen saniye kendi hayatıma son vermemek için zor tutuyordum. en kötüsü de ne biliyor musun günlük? ben evsiz veya issiz kaldığım için üzülmüyordum, ben galiba oppadan uzak kaldığım için üzülüyordum. benim yüzümde en küçük tebessüme neden olan oppayı şu an görememek beni çok uzuyordu.

sevgili günlük, bu kez şikâyet etmeyeceğim sana. sadece sunu söylemek istiyorum, nolursun, bir mucize olsun. bir mucize...

dear diary, i think i fell in love - park seonghwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin