Sahilde

259 4 1
                                    

Sessizdi gece... Koyu siyah , yakamoz ve dalga sesleri... Ayağına  değen kumun ıslaklığıyla düşüncelerinden ansızın sıyrıldı.  Düş mü gerçek miydi hissettikleri... Üzerinde Helenistik dönemi andıran bembeyaz elbisesi, kolunda ay taşından yine aynı dönemi anımsatan bilekliği ile gecenin koyu karanlığını yırtan bir tanrıça gibi yürümüyor sanki süzülüyordu. Uzun sarı saçları rüzgarda dans ederken yeşilin en güzel tonu olan gözleri gecenin sessizliğini içine çeker gibi kapandı ve kendi kendine mırıldandı: Nasıl olur ? Nasıl olur da günlerdir aynı rüyayı görürüm... Peki ya o ses  , o büyüleyici tını ? Ya gerçekten varsa ?
Günlerdir aynı rüyayı görüyor, gece yarısı uyanıyor  yatağında dönmekten bir türlü tekrar uyuyamıyordu. "Biz , biz biriz" diyordu sesin sahibi. Yine dayanamamış kendini deniz kenarına atıvermişti rüyanın etkisinden biraz olsun sıyrılmak, rahatlamak için. Ama bir türlü düşüncelerinden sıyrılamıyordu. Sesten sonra beliren görüntüyü kafasından atamıyordu. Kimdi bu ? Kendisinden ne istiyordu?
Nereye aitti? Peki ya büyükannesi Ava'nın ona doğum gününde hediye ettiği bileklik ? Zaman demişti en iyi dönüştüren en iyi alıştıran en iyi öğreten, zamanı geldiğinde sen de öğreneceksin her şeyi...
Ayakları düşüncelerinden dolayı artık onu taşıyamaz olduğunda yatağına geri dönmeye karar verdi. Koca bir arazide kaleyi andıran evi annesi öldükten sonra onun için yalnızlığının en büyük sembolü olmuştu. Arka bahçesi babasıyla annesinin barbekü partilerine uygun diyazn edilmişti. Ön giriş kapısı gümüş ve siyahın karışımı ile duvarlara kadar uzanmış, açıldığında demir sesinin yankısı tüm bahçeyi sarıyordu. Duvarların yüksekliğini hiçe sayan rengarenk çiçeklerde annesinin en sevdiği leylaklar ve zambaklar göze çarpıyor evin esas kapısına kadar iki kenardan naifçe eşlik ediyordu. Triplex olan ev oldukça büyüktü. İlk girişte koca bir şömine etrafına dizayn edilmiş deri kahve krem koltuklar büyükçe ahşap bir orta sehpa ve şömine önüne atılmış minderler dekoru tamamlayan mumlardan oluşuyordu. Girişin sol çaprazındaki  mutfağın içi beyaz ve pembenin hoşluğu ile dekore edilmişti. Xana'nın en sevdiği ise mutfağın ada mutfak olmasıyla  her gün çok sevdiği Agatha'sının minik kurabiyeleri tezgaha koymasıydı.Mutfağın hemen çaprazında artık yalnızca babasıyla kendisine ait olan devasa yemek masası vardı. Naifçe aşağı süzülen merdivenler yıllardır yanlarında olan tatlı dadısı Agatha'nın odasına açılıyordu.  Bir kaç merdiven çıkınca kendisinin odası denize bir kaç adım mesafede sürgülü cam kapısı ile doğanın burnundaydı... İçeri giren güneş ışığı tüm gün odasında rahatça dans edebiliyordu. Her zaman bir prenses gibi hissederek büyümesinin aksine odası gücün simgesi morun hakimiyeti dışında gayet sadeydi. Duvarlar çok uçuk bir lila , yatağının yanındaki komodini tatlı bir beyaz üzerinde morun güzel bir tonundan gece lambası onu her gece hayale sürükleyen birbirine sarılıp bankta oturan iki aşık ile tamamlanıyordu. Onlara dokunduğunda hafifçe sallandıklarını görmek gece lambasının titrek ışığıyla yüzündeki tebessüme bir sebebti. Komodinini tamamlayan diğer aksesuarı birkaç moda dergisi ve okumayı asla ihmal etmediği kitapları annesinden yadigar kalan kelebek tokaydı. Komodinin hemen üzerinde kanatlarını açmış koca bir kelebek vardı ve normal bir saatin aksine gece kanatları parlardı. Yatak örtüsü morun koyu tonundan secilmiş yumuşacık tüylü bir battaniye ve onu tamamlayan yumuşacık yastıklardan oluşuyordu. Yatağının üzerine oturdu. Annesinin yıldızlar  gibi parlayan koyu mavi gözlerini hatırladı. Ne çok özlüyordu onu. Her şey ne de hızlı olup bitmişti. Sevgili dedesi Adam'ı alan o karanlık el annesini de alıp ölümün hiçliğine sürüklemişti. Tek çocuktu Xana ama asla şımartılmamıştı. Oldukça zarif ve naifti asla kimseye ukalalık etmez kimseyle de gereğinden fazla konuşmazdı. Okulunun sahibi babası Hector olmasına rağmen dikkat çeken yönü yumuşak başlılığı ve annesinden aldığı duru güzelliğiydi. Asla sahip oldukları ile övünen biri olmamıştı. Bu bir sene içerisinde ne zorlu şeyler atlatmıştı. İç dünyası paramparçaydı ve bu nedenle güçlü kalmak için daha çok sessizliği tercih ediyordu. Üstelik bir de hazırlanması gereken sınavları vardı. Asla tembel değildi. Verilen her ödevi zamanında kusursuz olarak teslim ederdi. Fakat bu yıl farklıydı bu yıl iyi bir üniversite için çabalamasını istiyordu babası kendisinin yardımı olmadan sonradan gururu kırılmasın diye. Babası ona mühendisliği yakıştırırken Xana cerrah olmak istiyordu. Annesiz çoçuklar olmasın diye. En büyük tutkusu ise Antik Mısır ve Yunan Tarihi idi. Annesinin devreye girmesiyle çoğunluğunu tarih kitaplarının oluşturduğu, odasının hemen yanında büyük bir kütüphane vardı ve yine mor çalışma masanının üzerinde ise güzel büyük gümüş bir bilgisayar çalışma masasının hemen üzerindeydi. Duvarlar antik çağ resimleriyle onu alıp uzaklara götürüyordu ve babasının ara ara ona hediye ettiği Yunan ve Mısır Tanrılarının heykelciklerini koyması için ayrıca cam bir dolap da vardı . Annesi ona eskiye tutkusunun büyükannesi Ava 'dan geldiğini söylerdi. Kütüphanesinin çaprazında banyosu vardı. Turkuaz ve beyazın kendini rahatlattığını düşündüğünden öyle olmasını rica etmişti. Banyo köpükleri, duş jelleri ruh halinin en güzel temsilcisiydi. Mutsuz ve huzursuzsa morun gücünü hissetmek için lavanta ya da leylak tercih eder, yazın ise deniz gibi kokmak isterdi. Hem duşakabin hem küvet vardı. Bu defa ılık bir duş almak istedi ve annesinin sevdiği vanilya ve pudra kokulu şampuanı ve duş jelini tercih etti. Hızlı bir duş alıp en sevdiği unicorn desenli geceliğini giydi. Köşedeki lila pufa oturdu , saçlarını kurulamaya başladı. Zihninde annesinin sesi: "Altın saçlım ben hep yanındayım güçlü ol Xana'm güçlü ol benim güzel kızım annen burda "diye yankılandı ve bu onun minik dudaklarını biraz olsun gülümsetti. Yatağına uzanıp eline Yunan Tanrısı Hermesi anlatan kitabı aldı ve tüm düşüncelerinden sıyrılıp okumaya başladı ,sabaha karşı kitap elinde nihayet uykuya daldı.

GERÇEĞİN SESİ- Xana'nın dönüşümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin