CEMRE&DOĞAN
Üçüncü gün eğitimden çıkarken Atalay Bey aradı. Hem hal hatır sormak için hem de akşamki kokteyle katılmam için. Bu da nereden çıktı diyemedim. Çevre edinmem için iyi bir ortam bulacağımı söyledi. Hatta geçen sene de burada böyle bir kokteyl varmış. Bizden katılanlar olmuş işletmeciler, şirket sahipleri otel sahipleri katılırmış. Reklam sektöründe çalışanlar için büyük bir fırsat dedi. Maşallah bunları hiç ara vermeden anlattı. “Pekâlâ, katılırım” dedim. Yine de beni sorup öğüt vermeyi de ihmal etmedi. Daha iyi olduğumu söyledim. Telefondaki cevapsız aramaları fark ettim kaç gündür telefonları açmıyordum. En çok da Seray aramış çok konuşasım yok hep aynı tesellilerden yorulmuş ve bunalmıştım. Beni düşünmeleri güzeldi ama ben artık kaldıramıyordum. Bi süre daha dönüş yapamayacağımı anladım. Sesini duyar duymaz ağlayabilirdim. Gel gelelim bu kokteyl fikri beni gerdi. Aslında iyi fikirdi kendimi kurum adına tanıtıp burada çevre edinmem gerekti. Odama çıkıp hazırlanmalıyım akşam için diye düşündüm. Kendi katıma geldiğimde merak ettim, benim keşif yerim ne durumdaydı. Gizli bölmeme dayanamadım biraz oturacak zamanım vardı. Manzarayı izlemek hoşuma gidiyordu. Hem otel girişinde de koşuşturmalar vardı. Akşam için hazırlıklar devam ediyordu belli ki.
Kıyafet düşünme işine daldım içinden çıkamadım ve tüm bavulları dökmek zorunda kaldım. Kırmızı bir elbise takıldı gözüme iddialı bir renkti. İyi bir başlangıç için iddialı olmak gerekti. Neden olmasın diye düşündüm. Uzun bir kıyafet olsa da biraz sırt dekolteliydi. Saçlarımı maşa yapıp, makyaj yaptım. Bu işlemleri haftalardır yapmadığımı fark ettim. Fakat bu elbiseyi ancak böyle taşıyabilirdim. Şükür yanımda topuklu bir ayakkabı varmış. Çok kıyafet koymuşum ama pek ayakkabım çıkmadı bavullardan. Olsun bu kıyafetin altında görünmüyordu zaten. Geçen yıl bunu yılbaşı kutlaması için almıştım. Demek burada da giymek nasipmiş. Çok kutlama yapardık doğum günleri, özel günler. Demek mutlu günlerimizmiş şimdi daha iyi anlıyordum. Bütün uğraşlar sonucu hazırdım. Aşağı inmek için asansörü çağırdım. Yukarıdan inen birkaç kişi daha vardı. Tuhaf bir şekilde bana bakıyorlardı. Asansörün aynasından kendime göz ucuyla baktım. Güzel görünüyordum. Öyle ki son zamanlar da sönük gezmekten bakımlı halim bile yabancı gelmişti. Tuhaflık yoktu halimde aksine çok şık ve gösterişli görünüyordum.
Otelin içi de oldukça kalabalıktı. Salona girdim bu kadar insan ne ara gelmişti. İçeri girdiğim andan beri herkes bana bakıyordu. Bazıları önüme geçip merhabalaştı. Ben de temsil ettiğim yeri, işimi açıklayarak kısaca kendimi tanıtıyordum. Samimi bulduğum bi gruba dâhil oldum. Bayanlar çok şıktı gerçekten, hepsi birbirini yıllardır tanıyor gibiydi. Benimle de muhabbet ettiler. Herkes çok keyifliydi. Hafif müzik çalıyordu ama insanların kendi araların da konuşmaları uğultu halinde yankılanıp müziği bastırıyordu. Biraz havadan sudan konuşuldu. Nereden geldiğimiz, burada ne ile meşgul olduğumuz falan. Her şey iyi hoştu ama geldiğime pişman olmaya başlamıştım. Bayanlar dedikoduya başlamışlardı bile. Çok bana göre konular değildi ama ister istemez kulak misafiri oluyordum. Birisi “İşte orada” diye işaret ediyordu diğerine. “O mu otelin sahibi?” dedi diğeri. “Her sene lansmanı olur buranın, iyi tanıtım da yapıyor” dedi. Diğeri devam etti “Onun gibi bir adamın tanıtıma ihtiyacı mı var?” diye. “Baksana buraya bakıyor sürekli. Ne dersin? Harika olurdu ”dedi. İyice sıkılmaya başlamıştım. Adama sulanıyorlardı resmen merak edip bakmamıştım bile. Babamın arkadaşı vardı Ankara da. otel sahibiydi kel, biraz kilolu ve orta yaşın üstünde bir adamdı. O canlandı gözümde Kadın heyecanla “İnanmıyorum bizim masaya geliyor ”dedi. Ne vardı ki bu kadar abartacak, bazen hemcinslerimi ben bile anlayamıyordum. Adam masaya gelmiş herkes ilgiyle tokalaşıyordu. “Merhaba Doğan Bey”, “Memnun oldum Doğan Bey” diyordu masadakiler. Sanırım sıra bana gelmişti. Ayıp olmasın diye döndüm. Elimi uzattım ama öylece kaldım. O’ydu bu. Kaç gündür aradığım, bakındığım denizci çocuk şuan tam karşımda duruyordu. Bir süre şaşlıktan konuşamadım. O da bir şey söylememi bekler gibiydi, bırakmadı elimi
-“Ben Doğan” dedi.
-“Bende Cemre” dedim.
-“Cemre?” diye tekrarladı. Yine öyle derin derin baktı gözlerime. O sırada birisi geldi. Kulağına bir şeyler söyledi. Adamı dinlerken gözleri hala bendeydi.
-“Görüşürüz Cemre” dedi kulağıma eğilerek ve uzaklaştı. Nefesini ensemde hissetmem ürpermeme sebep oldu. Kendime geldim o an. Yanımdaki kadınların ters ters baktıklarını fark ettim. Doğan Bey’in benimle biraz fazla ilgilenmesi mi bana uzak davranmalarına sebep oldu. Daha fazla rahatsızlık vermemek için iyi akşamlar dedim ve uzaklaştım. Aslında hiçbir şey düşünemiyordum. Onu tekrar görmek çok güzeldi ama böyle göreceğim hiç aklıma gelmemişti. Bunu sindirmek için gitmeye karar verdim tam kapıdan çıkıyordum ki;
-“herkese iyi akşamlar” dedi. Mikrofondan gelen ses Doğan Bey’e aitti. Anlaşılan konuşma yapacaktı. Kapının yakınında durdum, çıkamadım. Konuşmaya başlamıştı. Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Herkes pür dikkat onu dinliyordu. Onun da gözleri kalabalığı süzüyordu sonra birden beni gördü ve bana bakarak konuşmaya devam etti. Bu adam muhteşemdi kim olsa bu adamdan etkilenirdi. Allah bilir ne kadar talibi vardı? Bir an komplekse kapıldım. Dillerden düşmeyen bir adam, niye benimle ilgilensin. Kalabalığa hitabı çok iyiydi ama sürekli bana doğru bakıyordu. Hatta daha uzun süreli bakmaya başladı. Bu kadarı yeter dedim içimden. Bu durumu devam ettiremeyeceğimi düşünerek salondan çıktım. Odama değil sığınağa gitmeye karar verdim. Orada camın önüne oturdum yine. Biraz düşünmek istiyordum. Belki buradan gitmek ya da sevmek gerekiyordu. Kalbimin sesine uymak istiyordum ama korkuyordum da. Ne yapacağımı bilemiyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Odama gittim tam üzerimi çıkarıyordum ki kapı çaldı. Saatten haberim yoktu “açmasam mı” diye düşündüm fakat açtım. İnanılır gibi değildi, o karşımda duruyordu. Neden gelmişti ki kapıma kadar? Hem nereden bildi ki odamı? Bilirdi tabi buranın sahibiydi. Ne istiyordu ki benden? Belki de bir şey sorup gidecekti. Kendimi toparlayıp sordum.
-“Buyurun Doğan Bey” dedim. Ne cool adamdı. Dalga geçsende adam kendinden hiç taviz vermiyordu.
-“Kızgın gibisin” dedi. Oysa rahat görünmeye çalışmıştım. Her şeyimle ele veriyordum kendimi.
-“Neden kızgın olayım ki tanımadığım bir insana” dedim.
-“Kızgınlıktan çok kırgınlık gibi” dedi.
-“Hayır, değilim. Sadece sahilde kendini doğru tanıtabilirdin” dedim. Hem bir balıkçı olsan benim için daha iyiydi sanki. Doğan Bey olması, tanınması ve çok beğenilmesi beni korkutmuştu biraz. Bunlar konuşulurken üzerime geliyordu. Ben ise geri geri gidiyordum. Kapıyı kapatmış odama girmişti bile. Git demeliydim ama heyecandan konuşamıyordum. Hatta gözlerimi gözlerinden alamıyordum. İstemsiz bi şekilde yüzünü inceliyordum. Gözlerim dudaklarına kayıyordu. Sanki nefesimi kesiyordu bu adam. Neler hissediyordum böyle, fena çarpılmıştım. Odama kafasına göre nasıl gelebilirdi ki. Delirmeme sebep oluyordu. Ne sanmıştı odama gelecek kadar. Gitmesini söyleyecektim hatta defol diyecektim, bağıracaktım. Ama geri geri yürürken duvara toslamıştım. Kaçacak yer kalmamıştı. Aramızda son bir adımlık mesafe vardı ama Doğan o mesafeyi de geçmişti. Burun buruna kalmıştık. Bakışları yakıyordu. Bir şey söylemek istedim ama o daha erken davrandı.
-”Çok güzelsin Cemre” dedi. Saçlarımın uçlarına dokundu parmak uçlarıyla. Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. O an iki yol vardı ya tokat atıp gönderecektim ya da sesimi çıkarmayıp kendimi ona bırakıp, öpmesine izin verecektim. Anlık yine göz göze geldik. Sanki tepkimi ölçmek ister gibiydi. Ben artık o andan itibaren onsuz olamayacağımı hissetmiştim. Doğan’a karşı koymam imkânsızdı dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdi. Müthiş bi tutku. Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum. Sanırım bu bitmesini istemeyeceğim kadar güzel bir duyguydu. Ne o ne de ben çekmedik kendimizi. Doğan’ın telefonu çaldı. Dudağımı dişlerinin arasında çekiştirerek zorla bıraktı. Kimin aradığını görmek için telefonun ekranına baktı. Ben resmen bitmiştim. Çok tutkuluydu. Bakışlarından bile anlamıştım zaten bunu. Telefonu açmadı ama özür diler gibi bir bakışla gitti odadan. Neydi bu yaşanılan? Madem öptü neden beni böyle bırakıp gitti. Bir şey söylemeden en baştan kovmalıydım onu odadan. Neden müsaade ettim ki? Öfkeden kendimi alamıyordum. Odama kadar gelmişti. Belki de beni denemişti. O an kendimi karanlığın içine doğru sürükleniyor gibi hissettim. Kimdi bu adam? Karşı koyamayacak kadar nasıl büyülemişti beni.
Aşktan çok korkuydu hissettiğim. O gece adeta sabah olmak bilmedi. Gün ağarmaya başlamıştı üzerime bir şal geçirip, pijamalarımla fırladım odadan. Bir iki dakikada sahilde buldum kendimi. Yalnız, bugün hava serindi. Rüzgâr çoktu hatta bulutlarla kaplıydı gökyüzü. Dalgalar ise sahile çarpıyordu. Göz ucuyla Doğan’ın geçen gün uğraştığı yere baktım. Neden o zaman kendini tanıtmamıştı ki? Belki bir balıkçı olarak kalsa hayalimde, daha kolay olurdu her şey. Âşık olabilirdim. Belki de çoktan âşık olmuştum. Balıkçı, işletmeci, otel sahibi her neyse o adama. Niye içimde hala bir öfke vardı ki. Kafamda deli sorular birbiriyle çarpışıyordu. O sırada birisi konuştu.
-“Demek sabahı zor eden tek kişi ben değil mişim ” diye. Yine oydu işte. Döndüm taviz vermek istemiyordum. Bu sefer değil.
-“Bu ne tesadüf” dedim.
-“Seni dışarıyı izlerken gördüm. Konuşmak istedim. Hem bu saatte ıssız olur buralar. Yanında olmak istedim. Yine de görmem tesadüf, hatta bir şans oldu” dedi. Bakışları yüreğime kadar değiyor gibiydi. Ne kadar kızgında olsam bu bakışlara yenileceğim belliydi. Dokunmak ister gibi uzattı elini ama kendimi çektim. Sarılmak istedi ama direndim. Oysaki bende sarmak isterdim ona. Hatta kollarında acılarıma teselli bulmak isterdim. Bu yolun sonunu göremiyordum. Adım atmaya korkuyordum.
-“Akşam için üzgünüm çıkmam gerekiyordu” dedi. Beni tam nereden kırdığının farkında olması güzeldi ama içim hiç ferahlamıyordu. Kısık bi sesle;
- “Sadece bir iki saat ver bana ait olan. İki saat sonrasında ne olacağı sana kalmış, sen karar ver” dedi. Bu da ne demekti. Böyle bir teklif duymamıştım daha önce. Cevap bile vermemeliydim. Koşmak, gitmek istedim. Kolumdan tutup eli doğrudan elimi buldu. Beni bırakmaya niyeti yoktu. Ben ise direnmeye devam ediyordum. Yağmur bile imdadıma yetişmişti. Savrulan saçlarımı yüzümden çekti. Parmak uçlarıyla yanaklarımı okşadı. Yine kalakalmıştım. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oluyordu o dokundukça. Sessizliğimi fırsat bilmiş gibi beni kendine çekti. Usulca sarıldı, ben hala direniyordum. Umurunda bile değildi. Boynuma bir öpücük kondurdu ve nihayet kendimi çekmeyi akıl edebilmiştim.
-“Hayır” dedim.
-“Yık duvarlarını, bırak bana kendini. Sadece bi kaç saat müsaade et. Aşk kazansın lütfen! Bugün odama gel” dedi. Bu sefer kurtuldum elinden, kaçtım.
Aşk demişti, aşk bu mümkün müydü? Bi kaç gün içinde inanmalı mıydım ona? Güvenmeli miydim? Yanında korumalarla geziyor. Her telefonda ortalıktan kaybolurdu. Kimdi bu Doğan neden bizim gibi normal bi insan değildi. Onun dünyasında dâhil olabilir miydim?Yeni bölümde neler olacağını hep birlikte bekleyelim.
Beğendiysen votelemeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
🖤🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİSAL
RomanceCemre kariyerine odaklanmış, ailesinden uzakta sakin bir hayat sürmektedir. Fakat aldığı kötü bir haber dünyasını başına yıkar. Sadece acıları hatırlatan bu yer ona artık acı vermektedir. Cemre şehri terkeder. Yalnız,hayat kaldığı yerden devam etmem...