Bu oteldeki son günümdü. Hala bir ev bakamamıştım. Ama hayatıma burada da devam edemezdim. Başka bir otele geçmeyi düşündüm. Yarın ki eğitimden sonra, buradan ayrılacaktım. Pelin, işi olduğu için gitti. Bende eşyalarımı toplamak üzere odama çıktım. Odaya gitmeden önce gizli köşeye gittim. Son kez burada oturmak istedim. Etrafı seyrettim. Burayı özleyecektim. Bir an evvel bu karmaşadan kurtulmak istesem de, buradaki on beş günümün etkisinden kurtulamayacağım çok netti. Evet, sonunda toparlanmıştım. Bu odayı bile özleyeceğimi düşündüm. Doğan da benden umudu kesmiş miydi? İstese uğrardı. Son kez yemek yemekte sakınca görmedim. Zaten Doğan istemediği sürece bana görünmezdi. Yine tedirgin aşağı indim. Çaktırmadan bakınıyordum. Ama Doğanı değil de o sarışın kızı gördüm. Yüzünü net görmemiştim ama çok iyi gözlemlemiştim. Oydu. Bekleme yerinde Doğanı mı bekliyordu? 'Bu sefer merak etmesem' dedim. 'Öğreneceklerim belki beni daha çok alt üst eder' diye düşündüm. Aslında ondan kopmak için fırsatta olurdu. Ne olursa olsun her şeyi öğrenmeliydim. Yan tarafına oturdum.
-"Pardon! Sizi tanıyorum galiba" dedim.
-"Nasıl?" dedi.
-"Siz Doğan beyin kız arkadaşıydınız değil mi? "dedim. Kız dönüp, nefretle baktı yüzüme. Bir şeyler öğrenmeliydim.
-"Ne diyorsunuz hanımefendi? Doğan abim, benim kuzenim olur. Ne sevgilisi?" dedi.
-"Ama?" dedim. Hiç böyle bir cevap düşünmemiştim.
-"Sanmıştım ki... O sizi ağlatmıştı " dedim. Kırk yıldır arkadaşıymışım gibi anlatmaya başladı.
-"Buradan bir çocukla çıkıyordum. Bu otelde garsonluk yapıyordu. Ben ondan bebek bekliyorum. Beni ortada bıraktı. Zaten cezasını bulmuş. Ama Doğan abim beni affetmiyor. Ondan ağlıyorum. Biz birlikte büyüdük. Beni hep korudu ama ben yanlış yaptım. Onları üzecek hatalar yaptım" dedi. Hem bu kız on altı, on yedi yaşlarında sayılırdı. Doğan o çocuğu döverken ceza kesiyormuş. Demek ki, ailevi olaylarıydı. Benim karışıklığımı, bir kaç cümleyle çözmüştü. Ön yargılarım mı yıkmıştı beni, kızın anlattıklarımı? Oturduğum yerde kalmıştım. Kafamı toparlayamıyordum. Doğanla konuşmak, koşup sarılmak istiyordum ona. Ama ne yüzle. Gururuma yenilmek yerine dinleseydim, belki başka türlü ilerleyecekti her şey. Bana kadınım demişti. Beni sevmişti Doğan. Bakışları bile farklıydı bana karşı. Herkes onun peşindeyken o beni seçmişti. Bana baktığı gibi kimseye baktığını görmemiştim. Doğan iş kolik bir adamdı. İşleri iyiydi. Yanında korumaları olması, onu karanlık bir dünyada olduğunu göstermezdi. Neler düşünmüştüm onu nasıl suçlamıştım? Kendime bu kadar kızmışken, Doğanın bana kızgınlığını düşünemiyordum bile. Şimdi çıksam karşısına, yine öyle bakar mı konuşur mu acaba? Yine de denemeye değer. Kovsa bile onu son kez görmüş olurum. Asansörün keyfini bekleyecek değilim. Merdivenleri ikişer ikişer çıktım. Doğanın odasının kapısında buldum kendimi. Kapıyı çaldım ama açan yoktu. Koridoru gittim, geldim yine yok. 'Burada olsa çoktan açardı' diye düşündüm. Yine aşağı indim içim buruk bir şekilde. En azından vedalaşabilirdik. Mesaj gönderdim. Belki konuşacak çok şey vardı. Ama yazmak zordu. İki kelimelik mesajımı gönderdim Doğan'a.
"Hoşça kal sevdiğim".
Otelden ayrılırken mesaj geldi. Bir heyecanla açtım, baktım. Beklediğim kişiden değildi. "Hayırsız arkadaşım beni aramadın kararımı sormadın ama ben kararımı verdim. Artık İzmirliyim ve seninleyim. Sayın Müdürüm yeni ofisimizde seni bekliyorum gel artık" diye yazmış Seray. Mesajın uzunluğundan mıdır, kafamın dalgınlığından mı önce anlayamadım. Ama çok sevindim. Seray'a çok ihtiyacım vardı. Arkadaşıma kavuşmak için, hemen ofisin yolunu tuttum. Doğan da masummuş zaten. Ben neler düşünüp, onun kötü biri olduğu çıkarımını yapmıştım. Belki de onu çok kırmıştım. Aşk evimden, otelden ayrıldım. Ama Doğana da kendimi affettirmeliydim. Ailevi durumu ve ön yargılarım, ilişkimizi ne duruma sokmuştu? Şimdilik yapacak bir şey yoktu. Belki de sadece onu sevdiğimi bilse yeterdi. Ona kendimi elbet affettirecektim. Seray'ı görür görmez ağlama tuttu beni. Sanki yaramazlık yapmış çocuğun, annesinin görüp suçlanarak ağlaması gibiydi.
-"Cemre ne oldu? Yapma bak sana yeni bir hayat kuracağız. Sana destek olmak için, oradaki hayatımı bitirdim. Birlikte çok güzel işler yapacağız canım "dedi.
-"Bilmiyorsun burada neler olduğunu" dedim. Yüzüme baktı. Anlatacağım dedim. Hem de her şeyi. Artık içinde kayboluyordum. Yan taraftaki pasta evine gittik. Deniz kenarında bir masaya oturduk. Benim ağlamaklı yüzümü gören genç arkadaşlar, meraklandılar. Serayı tanıttım. 'Çok güzel komşu olacağız' dedim. Bu mekânı Seray da çok beğendi. İçecek ve yiyecek bir şeyler getirdiler. Bizi yalnız bıraktılar. Zaten daha çok zamanımız olacaktı. Onlarla görüşmek için. Daha ilk günden ve ilk bakışmamızdan itibaren başladım. Her şeyi tek tek anlattım. Seray konuşmuyordu ama benim anlattıklarımla yüzü bazen gülüyor, bazen asılıyor. Bazen de şaşkın bir ifade alıyordu.
-"İşte böyle geçti 15 günüm" dedim.
-"Âşık olmuşsun canım arkadaşım" dedi.
-"Adı aşk mı bilmem çok fena çarpıldım. Artık onsuz bir hayat düşünemiyorum. Asıl onu tekrar nasıl kazanacağım onu söyle?" dedim.
-"Dur bakalım güzelim, biraz zaman ver. Bir ofisi hazırlayalım. Evimizi tutalım. 'Açılışı biran evvel yapın' dedi Atalay Bey. Sabırsızlanıyor. Çoğunluk gelecek. Onu bi ayarlayalım. Bu konuyu da halledeceğiz, merak etme. Hem şimdilik iki çalışana daha ihtiyaç var. Unutma güvenilir birilerini bulmalıyız" dedi. Hakkı vardı. Yapacak çok iş vardı. Önce bunları halletmek gerekiyordu. Doğanı aklımdan çıkaramasam da, buraya öncelik vermem gerekiyordu. Atalay Bey'e mahcup olmamalıydım. O gün ofisi de teslim aldık. İçi de tamamen bitmişti. Zaten Seray da benim gibi bayılmıştı buraya.
-"Yeni bir sayfa, inşallah her şey güzel olacak" dedim. Önce odaları ayarladık. Alt kattaki denize bakan boş yere, küçük koltukları koyduk. Burası kahve içmek için harika olacaktı. Girişte amerikan mutfak gibi tezgâhlar vardı. Burası eskiden kafe olmuş olabilirdi. Dekor gibi bırakmışlar. Arkasından da küçük dolaplar, buzdolabı bile vardı. Bardak tabak gibi birçok mutfak eşyası vardı. Home ofis gibi her şey düşünülmüştü. İstediğimiz zaman burada yiyebilirdik yemeklerimizi. Hem gelen müşterilerimiz için de ikram sıkıntımız olmazdı. İnce uzun tezgâhın üzerine kahve makinası koyduk. Pasta eviyle de anlaştık. Her gün tuzlu tatlı bir kaç çeşit yiyecek koyacaklardı. 'Hem kendimiz de yeriz' diye düşündük. Burası kendi dokunuşlarımızla da güzelleşmiş, sıcak bir ortam olmuştu. O gün Pelin mesaj attı. Son günde vedalaşamamıştık, hep görüşürüz demiştim. Ofise çağırdım. Seray kıskandı.
-"Kim o Pelin?" dedi söylediğimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİSAL
RomantizmCemre kariyerine odaklanmış, ailesinden uzakta sakin bir hayat sürmektedir. Fakat aldığı kötü bir haber dünyasını başına yıkar. Sadece acıları hatırlatan bu yer ona artık acı vermektedir. Cemre şehri terkeder. Yalnız,hayat kaldığı yerden devam etmem...