8.BÖLÜM

17 4 4
                                    

O gün ve sonraki günüm acı içinde geçti diyebilirim. Deli gibi özleyip istediğim adamı artık görmüyordum. Ondan uzak durmam gerektiğini hissediyordum. Artık hislerime güvenmeliydim. Eğitimin onuncu gününü bitirdik. Buraya gelme sebebimle hiç alakam yok gibi bir hayat yaşıyordum, geldiğimden beri. Artık manzara izleme isteğimde yoktu içimde. Odama çekiliyordum ruh gibi. O günde öyle girdim odaya. Küçük koridoru geçince şok içinde kaldım. Doğan karşı kanepede oturuyordu.
-"Nasıl ya?" dedim. Yine o masum haliyle baktı. Ama bu sefer değil, yaptığın affedilemez Doğan. Hem nasıl girmişti ki odama? Hangi hakla? Buraların sahibi olması ona bu hakkı vermezdi.
-"Bu yaptığın ayıp, burası benim mahrem yerim böyle giremezsin" dedim. gerçekten gözüm dönmüştü.
-"Tamam, özür diliyorum konuşmak istedim sadece" dedi.
-"Seninle konuşacak hiç bir şeyimiz yok" dedim. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Hayır, bu sefer istesemde o fırsatı vermeyecektim beni deliye çevirmişti. Benimle konuşması bile kolay olmayacaktı.
-"Seni görmek istemiyorum. Sen benim için büyük bi hayal kırıklığısın" dedim. Konuşmasına müsaade etmekten ziyade, bende onun canını acıtmak istiyordum. Yine çok yakışıklıydı. Allah’ım bana güç ver diyordum içten içe.
-"Cemre lütfen! “dedi ama ben tehdit eder gibi. İşaret parmağımı kaldırdım.
-"Sakın!" dedim ve kendimi geri çektim.
-"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” dedi. Eski sert havasına büründü yine.
-"Evet" dedim ve karalı bir şekilde kapıyı gösterdim. Belki kızmıştı ya da böyle bir şeyle karşılaşmayı ummamıştı. Fakat bende her istediğinde, ona boyun eğmeyecektim. Beni sindiremeyecekti. Oyun oynayamayacaktı. Aslında buraya kadar gelmesi beni önemsediğini gösteriyordu. Yine de içimde rahat vermeyen bir şey vardı. Aslında pişmanlık duymaya başlamıştım. Ne söyleyecekti? Sebebi neydi? Meraktan ölmek üzereydim. Yoksa ben mi zorlaştırıyordum? Acaba daha güzel daha kolay bir ilişkimiz olabilir miydi? Kim bilir belki de. Doğan odadan çıktığından beri, içimde pişmanlık rüzgârı esiyordu. Ve ben bunu durduramıyordum. Benim için sabah yine zor olmuştu. Oradan çıkmak bile istemiyordum. Ne yazık ki eğitime katılmak zorunluydu, imza atıyorduk. Belki gitmek iyi gelecekti ve kafam da dağılırdı. O gün hiç havamda olmasam da yeni bir arkadaş edindim. Birbirimizin numarasını aldık. Çıkınca kahve içtik. Buraya geldiğimden beri insani ilişkileri de unutmuştum. Belli ki tek derdim Doğan olmuştu. Pelin'e ailemi nasıl kaybettiğimi ve neden buraya geldiğimi anlattım. Çok iyi niyetli bir kızdı. Benimle birlikte hüzünlendi ve ne zaman yardım istersem yanımda olacağını söyledi. O buranın yerlisiydi. Eğitime evden gelip gidiyormuş. Hatta erken çıktığımız zamanlar, işe bile gidiyormuş tekrar. O da bir dergi de çalışıyormuş.
-“Patron yaşlandı biraz geri plandan takip etmek istiyor ve müdür adayı olarak beni seçti ”dedi. Hatta iş arkadaşları bu sebepten mesafe koymuşlar. Ne tuhaf! Sanırım benim arkadaşlarım beni sevgiyle öperek uğurladı. Bu konuda çok şanslıydım. Buranın açılışına hepsi gelmeliydi. Serayı da buraya yerleşmesi için ikna edebilirdim. Şükür ki bizim ajans uzak bi semtteydi. Hiç gidip bakmadım. Oysaki Atalay Bey'e söz vermiştim. Yakından takip edip, eksikleri bildireceğime. İşin kötüsü Seray'ı da hep geçiştirmiştim. Kaç kere aramıştı. Ben yine Doğanla kafayı bozduğum için sevdiklerimi ihmal etmiştim. Kendimi toparlasam iyi olacak. Buradaki işim bitince ne kadar çabuk işimin başına geçersem o kadar iyi olur. Pelin ile konuşurken anlaştık. Yarın beraber gidecektik. Bana ajansın yerini bildiğini söyledi. Benim için yardıma bu konudan başlayabilirdi. ‘Acaba Doğan'ı da tanıyor mudur?’ diye aklımdan geçirdim. Ama bunu ne sormaya, ne de duymaya cesaretim yoktu. Pelin ile ertesi gün görüşmek üzere ayrıldık. O evine gitti, ben ise odama. Akşam yemeğe de inmemiştim. Balkona çıktım. Artık ilk günlerdeki gibi değildi hava. İyice ısınmıştı. Aşağı baktım. Restoran da doluydu, havuz başı da, bar da. Belki özel bir gün ya da başka bir kutlama vardı. Doğan Beyimiz de oradaydı. Bu saatlerde pek görünmezdi. Beyefendinin biriyle hararetli şekilde konuşuyorlardı. Halinden sinirli olduğunu düşündüm. Yine aile meseleleri mi acaba? ‘Ya yine dövecek birilerine ihtiyaç duyduysa’ diyordum kızgınlıkla. Kalabalığın biraz ilerisindeydi. Barın karşı tarafında insanlar hayatına devam ederken, ben niye kendimi cezalandırıyordum ki. Cihat eğildi bir şeyler söyledi. O da sinirli sinirli bakıyordu. Belki de emirler veriyordu, karanlık işlerin padişahı. Öfkem aynıydı ama dün niye dinlemeyip gönderdim onu, hala inanamıyordum. Şimdi bir çare bulup yeniden konuşma fırsatı oluşturmalıydım. Evet, bende eğlenmeye inecektim aşağı. Giyindim bu sefer siyah omuz dekolteli mini elbisemi tercih ettim. Vücudumu sımsıkı sarıyordu bu kıyafet, bana kendimi güçlü ve seksi hissettirdi. Ten rengi ip dolamalı bi ayakkabı giydim. Makyajımda sade ama dumanlı bi hava katıyordu. Bordo rujumu sürüp tamamlandım. Şimdi şov zamanıydı.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin