"Bilirsin ki ben insanları bekletmek için doğdum, asla erken gitmem oraya." kapıdan geriye dönüp içeri girecekken benden önce davranarak yüzüme kapattı.
"Asamı alsaydım keşke, lazım oluyor arada"
İki saniyelik sessizliğin ardından kapının altından asayı fırlatmasıyla irkildim. Eğilip alırken söylendim. "Gerçekten mi Jimin? Bugün asam yanlışlıkla senin yatağını havaya uçuracakmış haberin olsun."
"Sorun değil, oda arkadaşımın yatağı ne güne duruyor." arkamı dönüp giderken omuzlarımı düşürerek son kez bağırdım. "Çok kötüsün."
Dün Min Yoongi'yle konuşmamızın ardından bugün gece yarısı dışarıda pratik yapmak üzere sözleşmiştik. Neden gece yarısı dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat büyülü bir evrende karanlık, her şeyin olmasına sebep olabilirdi.
Beni yasak ormanın önündeki taş köprüde bekleyeceğini söylemişti. Slytherin binasına daha yakın olduğu için şu anda gelmiş beni bekliyor olduğunu umuyordum. Aksi takdirde ilk ben gitmiş olursam bunu gururuma asla yediremezdim.
Şatonun dışına çıktığımda karşılaştığım karanlık hava tabii ki de beklediğim şeydi. Fakat burada elektriğin yasak olduğunu unuttuğum için önümü aydınlatacak herhangi bir şey yoktu ve ben asadan ışık çıkaran büyüyü bile yapamıyordum.
"Neydi bunun adı ya?" asayı sağ elimde tutarak sol elimi belime koydum. Büyüyü hatırlamaya çalışırken komik görünüyor olmalıydım ki kıkırdayan bir ses duydum.
"Lumos olmasın?"
Kafamı kaldırdım. Min Yoongi şatonun duvarına yaslanmış parlayan asasıyla bana bakıyordu.
"Ne o? Beni köprüde bekleyemeyecek kadar mı özledin?"
"Hayır sadece lumos büyüsünü bile yapamayacağın ihtimali aklıma geldi. Bakıyorum da, doğruymuş."
Kaşlarımı kaldırdım. "Öğretmek için buradasın zaten." aniden ciddileşti. "Aynen öyle. İlk olarak basit büyü olan lumos ile başlayalım. Temel bir büyü olduğu için yapman daha kolay olur hem de bir daha neydi diye düşünmezsin." gözlerimi devirdim.
