1. Bölüm

1K 86 79
                                    

Fi's Bistro onlar hakkındaki konuşmalarla uğulduyordu.

Bu, daha birkaç ay önce kendini oyunculuk hayalinin anlamsız olduğuna ikna eden Seokjin için garipti. Kendine bir tür ültimatom vermişti: ya önümüzdeki ay bir çıkış yapacaktı -öyle çok büyük olmasına gerek yok, eleştirmenler tarafından beğenilen ve gişe rekorları kıran bir yapıtta yer almak zorunda değildi- ya da pes edip eve dönecekti. Ona göre, hayali artık solmaya başlamıştı. Otuzlarına yaklaşıyordu ve bir kişinin hayallerinin peşinden gitmesi için bir yaş sınırı falan olmadığını bilse de hala, ne yazık ki, gençliğe her şeyden daha önem veren bir dünyada var olmaya çalışıyordu.

Özellikle şov dünyasında, gençlik kolayca sarsılamayan bir güçtü. Yetenek önemli değildi, beceri de öyle. Gençlik hepsinden önce geliyordu. Güzellik de. Onun bakış açısına göre, "başarma" hayali bir zaman sınırlamasına sahipti. Ve otuzuncu doğum gününe yaklaştıkça, herhangi türden bir çıkış yapma ihtimali azalıyordu. İşte o zaman, resmen pes etmişken, Yong Kitaek, Lotus Grove'daki rolünü bırakmıştı ve Seokjin'in yeteneği yönetmenin gözlerini ona dikmesine yetecek kadar iyiydi.

Öyle çok büyük bir rol değildi. Ancak, şu an Seokjin'in hayatındaki diğer birçok şey gibi, yeterince büyüktü. Kıyafetleri, tasarım ürünler ya da olağanüstü pahalı değildi, ancak yeterince güzeldi. O, Lotus Grove'un ön gösterimlerine giden eleştirmenlerin yazılarında söylendiği gibi, tam olarak muhteşem değil ancak yeterince muhteşemdi. Büyüyen hayran grubu -ki bu ona gerçek dışı hissettiren tek şeydi- aynı görüşü paylaşmıyordu. Oyuncluğunun muhteşemden de öte olduğuna inanıyorlardı. Reddit, Weibo ve Twitter'daki insanların hepsi performansının "göz alıcı", "sinir bozucu derecede mükemmel" olduğunu düşünüyor ve bazı insanlar içinse onun sahneleri "filmin en iyi kısmı"ydı.

Menajeri Chansung kaç defa söylese de onun için inanması zordu. İkisi de bu başarının ortasına son derece hazırlıksız bir şekilde fırlatılmıştı. Lotus Grove'un çekimlerinden hemen önce birlikte bir şeyler içmiş ve bir veda olarak düşünülebilecek bir gün geçirmişlerdi. Bu film için beklentileri, Seokjin'in daha önce rol aldığı -genelde basitçe yazılmış, kötü yönetilmiş, kimsenin hakkında yorum yapma zahmetine bile girmediği, sırf televizyon için yapılmış- diğer filmler gibi, denizin dibini boylamasıydı. Boylamadığında ise, menajeri ona bunun gerçek olduğunu söylemişti. Seokjin'e tweetleri ve YouTube'daki hayran editlerini göstermiş ve ikisi de bunları gözlerine inanamayarak izlemişti. Menajeri ona her iyi bir şey gösterdiğinde Seokjin kötü bir şey arayarak kendini yorardı. Seokjin buna "denge" diyordu. Chansung ise "işkence."

İkisi de bir bakıma haklıydı.

Ancak şimdi, arkasından gelen tüm kameralara ve Bistro'daki ona bakmak için duraksayan insanları görürken, tüm bunların gerçek olduğunu anlayabiliyordu. Beklendiği gibi yalnızca Jeongguk'a seslenmiyordu onlar. Ona da sesleniyordu. Onu istiyordu. Jeongguk'un arabasına yetiştiklerinde Seokjin kendini sarhoş gibi hissediyordu ve kimin kim olduğundan artık emin değildi. Yolcu koltuğuna oturdu ve kapısı kapanırken paparazzinin ve hayranların seslerinin nasıl kesildiğine dikkat etti. Filmli camların arkasından hayretle bakıyordu.

Sürücü tarafındaki kapının açıldığını ve Jeongguk'un koltuğa oturduğunu duydu, ilk tanıştıkları zamanda olduğu gibi burnunu gıdıklayan kokuyu aldı ardından. Sorun kokunun kendisi değildi, Jeongguk'un bunu farkında olmadan çok fazla kullandığını anlamıyor olmasıydı. Bazı insanlar ölçüsüzlüğün yarattığı kargaşaya ilgi duyuyordu gerçekten.

"...sen iyi misin?" diye sordu Jeongguk. Neredeyse öyle demek istememiş gibi çıkmıştı ses, sanki tüm bu olanlar onun canını apaçık sıktığı kadar sıkmıyormuş gibi davranmak için sormuştu yalnızca. Ya da belki bu, karaktere girmek için yaptığı bir şeydi. Sahip oldukları tüm bu ilişki, tabii ki, bir oyundu sonuçta.

Taaffeite Moths | JINKOOK (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin