10. Bölüm

465 77 29
                                    

Seokjin yeteneklerinin sınırını biliyordu ancak Jeongguk'un sınırını bilmiyordu. Dürüst olmak gerekirse, zaman zaman, Jeongguk'un performansı o kadar iyi oluyordu ki Seokjin rol yapıyor mu yoksa yapmıyor mu anlamıyordu. Randevularının ortasında, bazı anlarda Jeongguk Seokjin'e öyle bir bakıyor, öyle bir dokunuyordu ki Seokjin kendine çok kısık bir sesle şu soruyu soruyordu: Bu gerçek mi?

Ancak Jeongguk oyunculuk denen bu düğmeyi çok kolay açıp kapatıyordu.

Bir an, eli Seokjin'in sırtına yerleşmiş, dudakları kulağına çok yakın bir şekilde yürüyordu anlamsız ya da tamamen alakasız bir şey mırıldanırken. Bu sözler Seokjin için değildi ve duyulmaması gereken sözlerdi. Bu sözlerin görülmesi gerekiyordu, takıntı haline getirilmesi ve onların hayatına özenen insanlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Ve bir saniye sonra, Jeongguk ilgisizleşiyor, elini cebine koyuyordu sanki bu sözleri hiç söylememiş, bu sözler sanki hiç duyulmamış gibi.

Hangi Jeongguk'un gerçek olduğunu biliyordu, bu kolaydı. Ancak Jeongguk'un rol yapmaya ne zaman başladığını ve rol yapmayı ne zaman bitirdiğini söylemekti zor olan.

Mesela şu an olduğu gibi. Akşam yemeğinden önce market alışverişi yapmaya karar vermişlerdi ki bu da birlikte yemek yapacakları anlamına geliyordu. İçinde bulundukları market onları gördüğüne apaçık şaşıran insanlarla doluydu, telefonlar onların yönüne doğru hiç de gizlenme kaygısı olmadan kalkıyordu. Alışveriş, iki tarafın da bu fikri gerçekten iyi olduğu konusunda hem fikir olmalarıyla birlikte onaylanmıştı. Birlikte randevulara çıktıkça seçenekleri de azalırken, birlikte market alışverişi yapmak sık görülen bir şey olmasa da tatlıydı. Bu fotoğrafları gören insanların aklı dolu dolu bir ev hayatı yaratacaktı. Kimin kahvaltı hazırladığını tahmin edip, ikisinin pijamalarını giyip birbirine sarıldığını, ya da görmek istedikleri her neyse onu hayal edecekti.

Jeongguk'un eli Seokjin'in belindeydi şimdi -öncesinde izin almıştı- ve göğsü Seokjin'in sırtına yaslanmıştı ve birlikte sıra sıra konservelerle dolu raflara bakıyorlardı.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Jeongguk ona. Soru gerçek hissettirmişti ancak gerçek olmayan şey ses tonuydu, çok yumuşak ve çok tatlı, başkasına ayrılmış. "Alfredo mu Marinara mı?"

Seokjin hemen cevap vermedi.

Algılaması birkaç saniyesini almıştı. Jeongguk'a kıyasla zayıf kaldığı konu buydu işte. Yıllar süren bir tecrübesi yoktu, her an rol yapmaya alışık değildi. Bu düğmeyi o kadar kolay açıp kapatamıyordu.

Nihayet cevap verdiğinde "Alfredo," dedi ve başını yana çevirip hafifçe gülümsedi.

Jeongguk yüzünü ona daha da yaklaştırdı ve bu, eğer kurallar onlara dikte edilseydi, Seokjin'in ağzının kenarına bir öpücük bıraktığı an olurdu. Ancak gün geçtikçe şöyle bir gerçek açığa çıkıyordu ki, Jeongguk'un olduğu bir çok şeyin arasında saygısız olmak yer almıyordu. Öpüşme yoktu. Yalnızca Seokjin'in bileğini sıkıp Alfredo sosa uzandı ve konserveyi alışveriş arabasına ekledi.

"Aptalca olduğunu biliyorum," demişti Seokjin ilerleyen dakikalarda arabaya bindiklerinde ve aşk gösterisi bir kez daha sona erdiğinde. "Ama bence bunda çok iyisin."

Jeongguk yoldan gözlerini ayırmadı. "Neyde?"

"Oyunculukta."

"...Bence de."

***

Sonrasında, daireye vardıklarında Seokjin ada tezgahın önündeki bar sandalyelwrinsen birine oturmuş Jeongguk'un mutfağın bir ucundan diğer ucuna gidip gelişini izliyordu.

"Yardım istemediğinden emin misin?"

"Evet. Ellerimi meşgul tutmam gerekiyor."

"Eğer tutmazsan ne olur?"

Taaffeite Moths | JINKOOK (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin