22. Bölüm

706 71 139
                                    

Aralarındaki hava halihazırda ağırdı. Seokjin sete vardığında ekipten ve oyunculardan birkaç kişi tarafından selamlandı, hepsi de ona kibar davranan insanlardı. Ancak onun kişisel alanına da saygı duyuyorlardı aynı zamanda. Bunu kendinden ziyade Jeongguk için yaptıklarını biliyordu ancak yine de minnettardı. Birbirinin üzerine atlamadan aynı odada bulunabileceklerdi ve bu doğal olarak iyi bir şeydi.

Ancak daireye adımlarını attıkları anda, aralarındaki ağır hava yerini kusursuz bir akıma bıraktı. Eşikten geçerken, Seokjin'in nefes alıp verişi elektriklenmişti. Nefes almak daha da zor bir hale geldi. Birden kendini hazırlamalı mıydı yoksa Jeongguk onu her halükarda hazırlar mıydı merak etti. Sonuçta, Jeongguk üstte olmak isteyip istemediğini bile kesin bir dille ifade etmemişti.

"Su alır mısın-" dedi Jeongguk kendi sözünü kesmeden önce. Seokjin ona baktığında, Jeongguk'un gözlerinin üzerinde olduğunu ve iki elini öne doğru uzatıp beklediğini gördü.

Ne yapacağından emin olmayan Seokjin dikkatli bir şekilde Jeongguk'un eline uzandı kendi eli onun avucuna tam oturana dek. Jeongguk parmaklarını Sepkjin'in parmaklarının üzerine kıvırıp narin bir şekilde tuttu.

"Montun," diye açıkladı.

Seokjin'in ilk tepkisi, yanakları yaptığı hata yüzünden kızarırken anında elini çekmek olsa da Jeongguk bırakmadı. Seokjin geri çekerken parmaklarına tutunmaya ve onları yerinde tutmaya kadar varmıştı bu konuda gösterdiği çaba. Diğer elini hala, nihayet çıkartılıp ona uzatılan mont için açık tutuyordu.

Montu askıya asarken Seokjin'in elini tutuyordu hala.

"Asitli, asitsiz?" diye sordu Seokjin suyu ima ederek. (Ç/N: Muhakkak duymuşsunuzdur bazı ülkelerde tatlı su kaynakları kısıtlı olduğu için sudan ziyade soda/mineral su kullanımı yaygındır ve bu ülkelerde su istediğinizi söylediğinizde eğer asitsiz diye belirtmezseniz size soda servis ederler, o tarz bir duruma yapılan göndermeydi bu.)

"İkisi de var."

"Ah, wow. Sen gerçekten bana bir içecek teklif ediyorsun."

Jeongguk ona gülümsedi, dudağının tek kenarı yukarı kıvrılmıştı. Döndü ve Seokjin'i de çekerek mutfağa doğru yürüdü. "Verdiğim sözleri tutarım."

"Anlaşıldı."

"Tercihimi çaydan yana kullanacağım. Papatya?"

"Neden?"

Jeongguk Seokjin'in elini bıraktı ve refleks gibi alışıldık bir hareketle ilk tabureye oturup dirseklerini ada tezgahın üzerine yerleştirdi. Kettle'ı su ile doldurduktan sonra Jeongguk ge yerine koydu ve kaynaması için ayarladı. Hareket halindeyken vermişti cevabını: "Çünkü gergin görünüyorsun," bu noktada, bakışları Seokjin ile buluştu. "ve eğer gergin olursan bu iş olmaz."

"Demek istediğim, neden içecek bir şey hazırlama zahmetine giriyorsun? Dediğin gibi, nasılsa bitirmeyeceğim. Eğer sözünü tutarsan yani."

"Sözümü tutacağım. Papatya?"

Daha şimdiden verdiği karardan pişmanlık duymaya başlamıştı ancak sadece birkaç dakikalığına. Sabır onun yan çizmesine neden olan şeylerden biriydi ve hatırladığı kadarıyla hep öyle olmuştu.

Jeongguk'un çayı hazırlarken attığı her adım başarılı bir biçimde daha da yavaşlıyordu, her hareketi bir aceleden yoksun bir şekilde git gide ağırlaşıyordu. Her hareketi bir öncekine kıyasla gözle görülür bir biçimde daha da yavaştı. Çay kaynamaya başladığında, Seokjin içe doğru patlayacağını sandı.

"Sessizsin," dedi Jeongguk. "Tereddütlerin mi var?"

"Hayır."

Görünen o ki bu ağırdan alma işi Jeongguk'a oldukça keyif veriyordu ve Seokjin de -her zaman olduğu gibi- hem Jeongguk'un alnının ortasına kendine adeta yuva yapan o inatçı çizgiyi görmediği için hem de sesine olur olmaz düşen kopukluğu duymadığı için keyifli olsa da, Jeongguk'un duyduğu keyfin onu yalnızca daha da sinir ettiğini inkar edemezdi. Saatler önce, aylardır kendinden başka hiç kimse tarafından dokunulmamanın daha fazla irade ve denge ile aynı anlama sahip olduğunu düşünmüştü. Ancak bu gerçekten son derece uzaktı.

Taaffeite Moths | JINKOOK (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin